Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Evli olanların konuşması yasak mı?

Görmemişin tatili olmuş, tutmuş her gün onu yazmış diye bir söz çıkarsa, bilin ki bunun sorumlusu benim. Ne yapayım ki, Rio de Janeiro, Buenos Aires ve Londra üçgeninde ge­çen 12 günlük tatilimin etkisini hala üzerimden atabilmiş değilim.

Öte yandan dünyanın öbür ucuna kadar gidip gelince, dışarda bambaşka bir dünya olduğunu ve incir çekirdeğini bile dol­durmayacak günlük siyasi tartışmaların, Mesut Yılmaz-Tansu Çiller diyaloglarının hiçbir manası olmadığını da daha iyi anla­ma imkanım oldu.

Ayrıca belirtmeliyim ki, üç gündür yazdığım yazılar “klasik gezi yazıları’ndan biraz daha farklı. Niyetim “Mehmet Çelebi Seyahat­namesi” yazmak olmadığı için, gezi sırasındaki küçük gözlemlerimi sizlerle paylaşmanın ilginç olacağını düşünüyorum.

Bu uzun girişten de kolayca anlayabileceğiniz gibi bir süre daha “Ben Rio’dayken” teranelerini dinleyeceksiniz, kusuruma bakmayın.

Uzun süreli evlilikler
Siz de dikkat ettiniz mi, bilmiyorum… Ben o kadar çok dikkat ettim ki, artık, ailece dışarda yemek yemeye çıkan çiftlerin ma­sadaki davranışlarına bakarak kaç yıllık evli olduklarını, çocukları olup olmadığını ve başka bazı özel durumlarını büyük bir rahatlıkla tahmin edebiliyorum.

Eğer çift evliliklerinin ilk yıllarındaysa ve çocukları yoksa, masa­da iki arkadaş gibi davranıyorlar.

Birbirleriyle konuşuyor, birbirlerini dinliyorlar. Kulak kabartırsa­nız konuşma konularının sinemadan tutun da modaya, siyasete hatta bazı özel ailevi konulara kadar değişken bir yelpaze gösterdi­ğini de anlıyorsunuz.

Ama evlilik süresi biraz uzadıysa (aşağı yukarı on yıldan sonra) ve çocukları olduysa manzara hiç değişmiyor.

Erkek gözlerini kadının sağ tarafından ileriye doğru boşluktaki bir noktaya dikip, kendince hayallere dalıyor. Kadın da başını ha­fifçe yukarı kaldırıp, tavanda bir yerlerde bulduğu bir noktaya takı­lıp kalıyor.

Aralarındaki konuşma “tuzluğu versene”, “seninki nasıl olmuş”. “kalkalım mı” gibi açık mesajlar içeren cümlelerden ibaret kalıyor.

Çiftin yanlarında eğer çocukları varsa da durum değişmiyor.

Yalnızca ilgi alanları uzak boşluklardaki noktalardan masaya, çocukların üzerine kayıyor.

Konuşma da haliyle “önündekini bitir”, “kızım doğru otursana”, “bitirirsen sana dondurma alırım”a dönüşüyor.

Boşluğa takılıp kalmak
Bana inanmıyorsanız, bugün ya da yarın örneğin Kaşıbeyaz’a bir gidin ve etrafınızı gözleyin. (Eğer İstanbul dışındaysanız bu­lunduğunuz kentte ailece gidilen nezih kebapçılardan birinde aynı manzaraları görebilirsiniz.)

Ben bayram öncesine kadar bunu biz Türklere özgü bir davra­nış olarak düşünürdüm. Ama Rio ve Buenos Aires’te de aynı man­zara ile karşılaşınca fikrim değişti. Artık bunun dünya ölçeğinde geçerli bir orta sınıf davranış biçimi olduğuna karar verdim.

Rio’da ve Buenos Aires’te yemeklerimizi genellikle turistlerin değil de yerli halkın gittiği “aile”lokantalarında” yemeye gayret et­tik. Kontuar Turizm’den Ayşen Hanım ve Atlas Dergisinin yönetmeni Mehmet Yaşin’den edindiğimiz adresler sayesinde bu açıdan hiç sıkıntı çekmedik.

Rio’da kendimi bir an Beyti’de zannettim. Lokanta ve etlerin servis ediliş tarzı zaten aynı Beyti’ninki gibiydi. Ama orada yemek yiyen Riolular’ın da bizden farklı olmadıklarını görmek beni çok şaşırttı.

Orta üst sınıftan oldukları belli Brezilyalı çiftler aynı bizdeki gibi birbirleriyle konuşma gereğini duymadan, yalnızca “salatayı ver”, “ketçabı uzat” gibi boş laflarla aynı masada saatler öldürdüler.

Erkekler kadının sağ tarafından ilerideki boşluğa, kadınlar erkeğin sol tarafından ilerideki boşluğa bakıp durdular.

Buenos Aires’teki manzara da aynıydı, iki çocuklu bir çifti sey­rettik. Kadınla adam birbirleriyle asla konuşmuyorlardı. Konuştuk­ları zaman da ya oğlanın ya da kızın yemek masasındaki bir davra­nışı üzerine bir-iki söz söylüyor, sonra tekrar klasik pozisyonu alı­yorlardı.

Dediğim gibi Kaşıbeyaz’daki manzaraların aynısıydı.

Kendini yenileme becerisi
Eşim ateşli bir evlilik savunucusu olarak bu durumu bana şöyle açıklamaya çalıştı: Çiftler o kadar iyi anlaşıyorlar ki, birbirleriy­le konuşmalarına gerek kalmıyor. Bir işaret, bir jest, bir mimikle birbirlerine duygularını aktarabiliyorlar.

Bunun da saygıdeğer bir görüş olduğunu kabul etmekle birlikte durumu tam anlamıyla açıklamadığını düşünüyorum.

Ve kabahati, yıllanmış evliliklerini, kendilerini yenileme becerisi­ni gösteremeyen çiftlerde buluyorum.

Evliliğin, ilişkinin devamı yolunda sağladığı güvencenin buna yol açtığını düşünüyorum.

Şimdi bütün bunlardan sonra benim, eşimle yemek sırasında sohbet edip etmediğimi merak ediyor olmalısınız. Onu da anlata­yım.

Bir kere ailem bana karşımdakinin konuşması devam ederken sözünü kesip araya girmememi öğretti. Bu yüzden söz sırası bir türlü bana geçmiyor.

İkincisi ben her zaman verba volan, scripta menan (Söz uçar, yazı kalır) deyişine inanırım. Onun için düşündükle­rimi anlatmaktan çok, yazmayı tercih ederim.

Şaka bir yana, hayatta en çok korktuğum şey, eşimle birlikte yemeğe gittiğimde yukarda anlattığım manzara­nın kendi masamızda da olmasıdır. Eğer bu olmaya baş­lamışsa, bence evlilikte ters giden şeyler var demektir. O taktirde, hiç olmazsa bunları konuşmak bile, sorunların çözülmeye başlaması için bir adımdır.