POSTA

İçişleri Bakanı da adam mı?

Devletimizin bizleri, bir vatandaş olarak nasıl insan yerine koymadığını son çıktığım tatil dönüşü bir kez daha görme imkanını buldum. Aslında bu uygulama ile yıllardır karşılaşır dururum, ama nedense ilk kez bu kadar çok kanıma dokunduğunu hissettim.

Ben bugüne kadar tüm yurt dışı çıkışlarımı İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan yaptım. İkametim İstanbul’da olduğu için de gene aynı kapıdan yurda geri dönmenin mutluluğunu yaşadım.

Yeşilköy’den yurt dışına çıkanlar çekilen ıstırabı bilirler ama yurt dışına daha önce çıkma imkanı bulamayan okuyucular için bir de ben anlatayım.

Bilet işlemlerinizi hallettikten sonra upuzun kuyruklarda bir süre bekleyerek pasaport polisinin önüne geliyorsunuz.

Eğer şanslı bir gününüzdeyseniz pasaport işlemleri için konulan bankoların arkasında yeterli sayıda polis oluyor. Eğer şanslı değilseniz bütün yolcular üç-dört polisin önünde uzun kuyruklar oluşturarak beklemeye başlıyorsunuz.

Bu kuyrukta beklerken ve işlemleriniz yapılırken Türk ya da yabancı olmanız hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Aynı uzun işlem herkes için tekrarlanıyor.

Hatta gözlemlerim Türklerin işlemlerinin biraz daha uzun sürdüğü yolunda.

Bir bilgisayara isminiz giriliyor, hırsız mı, katil mi, kanun kaçağı mı olduğunuz araştırılıyor.

Bu arada polisin sizi bir kanun kaçağıymışçasına süzmeyi ihmal etmediğini de belirtmeliyim.

Demokratik ülke vatandaşları
Dünyanın Afrika ve Avustralya hariç her köşesini gördüm. En kapalı diktatörlük rejimlerinden tutun da en özgürüne kadar belki 30 tane ülkeye girdim, çıktım.

Hiçbirinde, kendi ülke vatandaşına böyle davranan bir zihniyete rastlamadım.

Özellikle demokratik ülkelerin vatandaşlarının, pasaport polisine kimliklerini gösterip yürüyüp gittiklerini hayretler içinde izledim.

Ama bu durumu yine de sineye çekmekte bir mahzur görmedim. Ama buna rağmen Selim Edes gibilerin nasıl olup da ellerini kollarını sallayarak yurt dışına çıkabildiklerini de doğrusu anlayamadım.

Türkiye gibi polisin kıt imkanlarla çalıştığı bir ülkede, yurt dışına çıkmak isteyen suçluların belki de bu yolla yakalanabileceğini düşündüm.

Türkiye’nin eşitlik anlayışı
Beni isyan ettiren şey, kendi ülkemize geri döndüğümüzde layık görüldüğümüz muamele:

Dönüşte de aynen çıkışta olduğu gibi bütün yolcular, herhangi bir millet ayrımı yapılmaksınız aynı polisin önünde kuyruk oluyorsunuz.

Polisler yine tıpkı çıkışta olduğu gibi isminizi bir bilgisayara girip katil filan olup olmadığınızı araştırıyorlar.

Eğer bilgisayar izin verirse ülkenize serbestçe girebiliyorsunuz. Ama bu yalnızca Türkiye’ye girerken oluyor.

Brezilya’dan, Romanya’ya; Malezya’dan Rusya’ya, İngiltere’den Japonya’ya kadar bütün ülkelerin giriş kapılarında yolcular tasnife tabi tutuluyorlar.

Her ülke kendi vatandaşı için özel bir giriş yeri ayırıyor ve o ülkenin vatandaşları, diğer yabancıların geçemediği bu yerden ellerini kollarını sallayarak kendi ülkelerine giriyorlar.

Avrupa Topluluğu’na üye ülkelerde bu özel yerden, topluluğun diğer üye ülkelerinin vatandaşları da geçebiliyorlar.

Son İngiltere’ye gidişimde EFTA ülkeleri vatandaşlarının da aynı kapıyı kullanabildiklerini gördüm.

Brezilya’da, eski Portekiz sömürgelerinin vatandaşlarının da Brezilya vatandaşları ile aynı kapıyı kullandıklarına şahit oldum.

Lafı uzatmayalım. Her ülke kendi vatandaşı ile yabancı ülkelerin vatandaşları arasında bir ayırım gözetiyor.

Kendi vatandaşının ülkesine girişini kolaylaştırıyor, yabancı ülke vatandaşlarının ülkesine girişini de kendi değer ölçüleri içinde kolaylaştırıp, zorlaştırabiliyor.

İster inanın, ister inanmayın, bir tek Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi vatandaşları ile yabancı ülke vatandaşları arasında böyle bir fark gözetmiyor.

Yani bu devlete vergi veren, polisinin, memurunun maaşını ödeyen, hatta o havaalanlarının yapımını finanse eden bizim gibi vergi mükellefleri ile, buraya sadece gezmeye gelen turistler bizim devletimizin gözünde eşit!

Dünyanın her tarafından insanlar kendi ülkelerine, pasaportlarını bile gösterme gereği duymadan ellerini kollarını sallayarak girebilirlerken, bizler kendi ülkemize pasaport polisi karşısında terleyerek, yabancılarla aynı uzun kuyruklarda bekleyerek girebiliyoruz.

Üstelik bir de pasaport polisinin afra-tafrasını çekmek ve neredeyse kendi ülkeme girmek için yalvarmak zorunda kalarak!

Adam yerine konmak
İnsanın içinden bir öfke seli yükselip ağzına kadar geliyor, ama tecrübeli bir TC vatandaşı olarak kendimi tutmayı başarıyorum.

Aksi halde görev başındaki memura hakaretten, başbakanın ve hükümetin manevi şahsiyetlerine sinkaf etmeye kadar bin türlü suçtan yargılanacağımı çok iyi biliyorum.

Onlara “ulan mecbur olmasam geri döner miydim” demek istiyorum, ama dilim de varmıyor. Sonuç olarak burası benim ülkem, dönmeyip de ne yapacağım?

Ama bu ülkenin memurlarının, polislerinin maaşlarını, devlet adamı geçinen eşkiyanın yiye yiye bitiremediği hazinenin parasın benim vergilerim karşılıyor.

O nedenle adam yerine konmak istiyorum. Tıpkı bir Brezilyalı’nın, Rus’un, Amerikalı’nın, İngiliz’in, Romen’in, İtalyan’ın, Malay’ın kendi devletinden gördüğü saygının bir benzerini görmek istiyorum.

Bunu sağlayamayan İçişleri Bakanını da, Emniyet Genel Müdürü’nü de, bu işlerde başka kimin parmağı varsa onları da ben adam yerine koymuyorum!