Fırtına duasına çıkmak
İki ülke diplomatlarının karşılıklı konuşarak halledebilecekleri bir meselenin iki-üç işgüzar tarafından ne hale getirildiğini hep birlikte gördük.
Şimdi yine hep birlikte nefesimizi tutup, topu topu 400 metrekarelik bir kayalığın etrafına yığılmış 13 savaş gemisi, sayısı bilinmeyen miktarda savaş uçağı ve gazetecileri taşıyan helikopterlerin rol aldığı bir savaş dansını seyretmeye hazırlanıyoruz.
Olay, Yunanistan cephesinde hep görmeye alıştığımız gibi sürüyor.
Tafralarından yanlarına yaklaşılmayan Yunan politikacıları ve Türkiye’ye karşı aşağılık kompleksiyle kıvranan askerleri, elbirliğiyle meseleyi bir “Yunan denizi” şamatasına dönüştürmeyi başardılar.
Papandreu’nun yerine Başbakanlık koltuğuna oturan Simitis’in “Ege fatihi” edalarıyla başrolüne soyunduğu oyun, Yunan parlamentosundaki güven oylamasına kadar daha da tırmandırılacak gibi görünüyor.
Zaten hep böyle olmadı mı?
Yunanistan’da ne zaman bir siyasi ya da ekonomik kriz kapıya gelse, gözler Ege’ye çevriliyor.
Türkiye ve Ege konusunda çok hassas olan Yunan kamuoyunun dikkatleri böylece iç meselelerden uzaklaştırılıyor.
Bu kez farklı
Böylece Yunan politikacıları çok sevdikleri iktidar dalaverelerine daha kolay zaman ayırabiliyorlar.
Oysa, Türk kamuoyu, Yunanistan ile Türkiye arasındaki sorunlara hep komşularımıza göre daha soğukkanlı yaklaşmayı başarabiliyor.
Problemlerin görüşme masalarında çözülmesini destekliyor.
Televizyonlar ve gazeteler ne kadar savaş havası pompalarlarsa pompalasınlar, kuru gürültüye pabuç bırakmıyor.
Ancak bu sefer durum biraz değişik.
Genel seçimlerin ardından bir hükümet kurulmasının önündeki engeller henüz aşılmış değil.
Uluslararası meseleleri kendi siyasi çıkarları için reklam etmeye çok hevesli bir de Başbakanımız var.
Bir kıvılcım yeter
Kuzey Irak operasyonu sırasında Türk jetlerine İran’ı bombalama emri verebilecek kadar uluslararası meselelerden uzak olduğunu bildiğimiz Tansu Çiller’in havası, isminin başına bir de “Kardak Fatihi” ünvanını koymaya niyetli olduğunu gösteriyor.
“Kıbrıs Fatihi Ecevit”in prestijinin daha hala devam ettiğini gören Çiller, şimdi de kendi icadı olan
Başbakanlık forsuna bir de “Kardak yıldızı” eklemeye hazırlanıyor.
Bu meseledeki “kararlı ve cesur” tutumunun kendisine iç politikada büyük avantajlar sağlayabileceğini görüyor ve bu avantajları ele geçirmek istiyor.
Dün gece uykum kaçınca William Plomer’in “Yanya Sultanı Tepedelenli Ali Paşa” isimli kitabını okudum. (Murat Belge’nin düzgün Türkçesiyle Milliyet Yayınları tarafından bu ay yayınlandı. Vaktiniz varsa okumanızı öneririm, çok ilginç.)
Plomer, uluslararası sorunlar hakkında bilgisi olmayan hükümetlerin neler yapabildiğini anlattığı bir bölümde bakın neler yazmış:
“(Tepedelenli) Bir gün bir savaş gemisinin Paris’te donatılmasını teklif etmiş, bir başka sefer de Fransızların Viyana’ya kolayca gidebilmeleri için rüzgarın müsait olmasını temenni etmişti. Ama bu cins hatalar yalnızca onun gibi barbarlara özgü değildir. 1813’te Sir John Warren’ı Amerika’daki Beş Göllere bir firkateyn göndermesi için zorlamışlardı. Çünkü o günün (İngiliz) hükümeti gemilerin Niyagara Şelalesinden yukarı tırmanamayacağını bilmiyordu, (İngiliz) Amiralliğin Boer Savaşı sırasında (Savaş, Güney Afrika’nın iç kısımlarında sürüyordu) bir gemi kaptanına Pretoria (Bizim Ankara gibi bir yer) açıklarında demirlemesini tavsiye ettiği de söylenir.” (Parantez içindeki açıklamalar bana ait. my.)
Bizim Başbayan’ın da coğrafi ve siyasi konularda birbiri ardına ne potlar kırdığını da hatırlayacak olursanız, işimizin ne kadar güç olduğunu görürsünüz.
Şaka bir yana, aslında gerginliğin dünden itibaren büründüğü şekil, Ege’de büyük bir patlama için küçücük bir kıvılcımın yeteceğini de gözler önüne serdi.
Tayyip Bey’in görevi
Gerginleşen sinirlerine hakim olamayacak bir tek insanın hatası bile, Türkiye’yi de, Yunanistan’ı da geri dönülmesi çok zor noktalara götürebilir.
Öyle görünüyor ki, bu krizin yatışması için Ege’de kuvvetli bir fırtınanın sakinleştirici etkisine ihtiyacımız var.
Fırtına yüzünden limanlarına geri dönmek zorunda kalacak savaş gemilerinin ayak altından ve gözönünden çekilmeleri, iki tarafı da yeniden soğukkanlı davranmaya itebilir.
Anlaşılan, bir duasıyla İstanbul’u seller altında bırakan Tayyip Bey’e yine iş düşecek.