POSTA

Gel bakalım hoca efendi!

Posta’nın bugünkü manşeti, belki çok bilinen ama bugüne kadar ‘açıkça telaffuz edilmeyen bir gerçeği daha ortaya koyuyor: Re­fah’ın niyeti bozuk!

Refah Partisi’nin dışilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı Abdullah Gül’ün, İngiltere’nin ciddi gazetelerin­den The Guardian’a verdiği demeç, takkenin düşüp, kelin ortaya çıkmasına yol açmış.

Gül’ün dilinin altındaki bak­la Refah’ın, kendilerine yaşa­ma, görüşlerini ifade etme ve iktidara talip olma hakkı veren demokratik sisteme karşı ol­duğunu gösteriyor.

Refah’ın bugüne kadar “takiyye” yaptığı bir ko­nuda, gerçek görüşleri­ni bu kadar net olarak ifade etmeye başlaması öyle görü­nüyor ki seçimlerin favorileri arasında gösterilmesinden kaynaklanıyor.

Anketlerin ne kadar gerçe­ği yansıttığını bilmek zor. Ancak anketlere gerek kalmadan da Refah’ta bir güçlenme ol­duğu, tek başına iktidar olma­sına yetecek çoğunluğa ulaşamasa bile koalisyon ortağı olabileceğini söylemek de fal­cılık değil.

Böyle bir durumda bile bu denli fütursuzlaşabilen bir siyasi akımın, se­çimlerden “en büyük” olarak çıkmasının yaratabileceği sa­kıncaları saymaya bilmem ge­rek var mı?

Daha önceki bir çok yazım­da da belirttiğim gibi Refah Partisi seçimler yaklaştıkça daha uzlaştırıcı ve uzlaşmacı bir kişilik sergileyeceğine tam tersi davranıyor.

Bu davranış Türkiye’yi Refahçılar-Refaha karşı olanlar kamplaşmasına kadar da getirdi.

Refah Partisinin gayrı-resmi organlarından bi­risi olan MÜSİAD’ın yurt çapındaki Ticaret Odası seçimlerinin büyük kısmından yenilgiyle çıkmasının sebebi de işte bu ayrımda yatıyor.

RP’liler toplumu öylesine geriyorlar ki, karşılarında olanlara birleşmekten başka yol da bırakmıyorlar.

Ticaret Odaları seçimlerin­den önce estirilen “Refahçılar silip süpürecek” rüzgarı işte bu nedenle fos çıkıyor.

Görünen o ki MÜSİAD’ın oda seçimlerindeki hatasının daha büyük çaplısı genel se­çimlerde de sergilenecek.

Şevket Kazan’a gözyaşları döktürten konuşmasında Re­fah Partili bir hanım yönetici şöyle sesleniyordu:

“25 Aralık’ta gel bakalım rektör efendi diyeceğiz. Ba­şörtüsüne karşı çıkmasının he­sabını soracağız!”

Peki, ya 25 Aralık’ta Refah kazanamazsa? O zaman biz de “Gel bakalım hoca efendi! Bu milleti niye bölüyorsun?” mu demeliyiz?

Hiç kuşkusuz ne bizler öyle demeliyiz, ne de Şevket Bey’i ağlatan hanım kardeşimiz böyle de­meli.

Burası Türkiye, bizim vatanımız.

Ve hepimiz bu topraklarda bir arada, kardeş kardeş yaşa­yıp gideceğiz. Kimse kimseye dayılanmaya heves etmesin.