Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kırk katır mı, kırk satır mı? (Kararsızlar için rehber-2)

Seçimlerde kime oy vereceğini benim gibi daha hala belirlememiş olanların heyecanla bekledikleri gün de sonunda geldi.

Partiler, seçimlerde gösterecekleri adayların listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na teslim ettiler.

Bir partiye kendisini “bağlı” olarak hissetmeyenler için, kime oy vereceğine karar verirken kullanılacak en iyi yöntem partilerin aday listelerine bakmaktır.

Hemen belirtmeliyim ki bu listeler bizim gibi kararsızları, bu büyük dertlerinden kurtarmaya yetecek olgunlukta değil.

Sizi bilmiyorum ama ben kendi adıma, bu seçimleri esas olarak “Refahçılar ve Refah’a karşı olan herkes” arasındaki bir yarışma olarak görüyorum.

Bu yüzden de kime oy vermeyeceğim benim açımdan çok net.

Büyük bir olasılıkla, seçmenlerin yüzde 30’unu oluşturdukları sanılan kararsızların çok büyük bir bölümü açısından bu varsayım doğru.

Onlar da oylarını kime vermeyeceklerini iyi biliyorlar, ama kime oy vereceklerini kestiremiyorlar.

Çünkü ‘Refah’ın “boşa atılan oylar sayesinde” İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bir çok büyük kentte seçimi kazandığını herkes çok iyi biliyor.

“Oyum Boşa gider, bundan Refah kazançlı çıkar” düşüncesi, davranışlarına hakim olduğu için de titizlik gösteriyorlar.

Bu durumda, büyük kararsızlar kitlesini kendisine çekmesi istenen partinin ne türden adaylar göstereceği de bir bakıma kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor.

Demek ki bizim aradığımız türden adaylar demokratik ve laik cumhuriyete inanmış, bunu eylemleri ve düşünceleriyle bugüne kadar defalarca göstermiş ihsanlar arasından çıkmalı.

Ancak listeler bu açıdan pek de ümit verici değil. Hatırlayacaksınız, aylar önceki bir yazımda özellikle merkez sağdaki partileri bu açıdan bekleyen bir tehlikeye dikkatleri çekmeye çalışmıştım.

Refah Partisi, son yerel seçimlerden sonra elde ettiği başarıyı etkili bir propaganda çalışması sayesinde bir “Refah rüzgarına dönüştürmeyi başardı.

Rating avcısı televizyon saftirikleri ve “2. Cumhuriyetçi” olayım derken soluğu “laik düzen karşıtlığı” çizgisinde alan amigolar sayesinde bu rüzgar aylardır beyinlere pompalanıyor.

Refah’ın temsil ettiği arapçı-islamcı çizgi topluma bir “yükselen değer” olarak sunuluyor.

Türkiye bu durumun bir benzerini bundan yıllar önce yaşamıştı.

O zaman da “solculuk” yükselen değerdi.

Solda olmak, sosyalistlere yakın durmak modaydı.

Hatta yarı şaka, yarı ciddi şöyle tarifler bile yapılıyordu: “Demokrat, sosyalist olmayıp, sosyalistlerin söylediklerini savunan insana denir!”

Bu öylesine bir rüzgar haline gelmişti ki, sosyalistlikle alakası olmayan CHP bile listelerine sosyalistlere sempatik gelecek insanlar koymaya çalışırdı.

Durum şimdi de aynen budur.

Refah’ın arapçı-islamcı çizgisini “yükselen değer” olarak varsayan merkez sağdaki partilerin bugün içine düştükleri durum, eskiden CHP’nin başına gelenden farklı değildir.

Bu yüzden merkez sağdaki partilerin listelerinde, Refah’ın listelerine rahmet okutabilecek isimlerin girmesi bir tesadüf değil.

Belli ki bizim Refah amigolarının yarattıkları rüzgardan onlar da etkilenmişler.

Ben ilk günden beri Refaha oy vermeyeceğimi söylüyorum.

Refah’ın politikasının Türk halkını ikiye bölen, tehlikeli bir çizgide geliştiğini düşünüyorum.

Bunun için de oyumun seçimlerde boşa gitmemesi benim için ayrı bir anlam taşıyor.

Böyle düşününce de benim alfabetik sırayla ANAP, CHP, DSP ve DYP arasında bir seçim yapmam gerekiyor.

Son gelişmelerden sonra CHP’nin de barajı geçebilecek düzeyde oy alacağından ciddi kuşkularım var.

Ayrıca benim oy kullanacağım İstanbul 2. Bölgede ANAP daha kuvvetli göründüğü için belki de oyumu daha önce hiç yapmadığım şekilde bir sağ partiye vereceğim.

Ama merkez sağdaki partilerin listelerine bakınca durum da pek iç açıcı değil. Eski MSP’li, Suudilerin iş ortağı Korkut Özal’ı mı istersiniz, yoksa “cahiliye devri artığı” Hüsnü Doğan’ı mı beğenirsiniz?

ANAP da, DYP de listeler konusunda öyle bir hataya düştüler ki, bu seçimin özel koşulları sayesinde klasik oy tabanlarının dışına çıkmalarını sağlayabilecek adaylara listelerinde yer vermediler.

Bize de “kırk katır ile, “kırk satır” arasında bir tercih yapmak kalıyor ki artık buna da “tercih” demek ne kadar doğru olur, varın siz karar verin.