Seviyesizliğin seviyesi
Seçilmiş olmanın teolojide özel bir yeri var. Genel olarak Tanrının sevgili yaratığı, sevgili kulu olmak demek.
İnsanın hiçbir yeteneği olmadan yalnızca Tanrı öyle istediği için, doğa üstü bir kararla benzersiz ve olağanüstü bir şey için seçilmesi anlamında kullanılıyor.
Ermiş kişiler en korkunç işkencelere bile dayanma gücünü bu seçilmiş olma inancında bulurlar.
Bu son derece yüce kavram, tamamen bir yanılsama olarak, insanların sıradan yaşamlarının bayağılığından kurtulma hedeflerine de yansır.
Bu yüzden yine aynı yanılsamanın bir sonucu olarak anne sevgisi ve aşk, insana seçilmiş olma duygusunu yaşatır.
Seçilmiş olmak kavramı, Türkiye’de kendine özgü başka bir anlamla daha yüklüdür.
Bu, insana, kendisini başkalarından üstün görmek, “alçak dağları ben yarattım, büyüklerini ise partimin genel başkanı..” demek haklarını verir.
Ödenek, yolluk, iş takibi vs. gibi maddi ayrıcalıkların yanında, uçağa ön kapıdan binmek, ceza yazan polise “sen benim kim olduğumu biliyor musun” dayılanmasını yapabilmek ayrıcalıklarına kavuşturur.
Ve en önemlisi, uluorta, televizyon kameralarının taa içine bakarak, etrafta çoluk çocuk var mı demeden, ‘bunu söylersem kendi seviyemi de ele veririm” diye düşünmeden terbiyesizlik yapma imkanını sağlar.
Hüsamettin Cindoruk’un önceki gün Taksim Toplantıları adı verilen bir tür özel kulüpte yaptığı konuşma işte bu türün en iyi örneklerinden birisini yansıtıyor.
Cindoruk’un ağzının biraz bozuk olduğunu, geçmiş yıllarda Turgut Özal ile giriştiği ağız dalaşlarında öğrenmiştik.
Ama Meclis Başkanlığı gibi yüce bir görevde dört yıl bulunduktan sonra terbiyesinin bir parça düzelmiş olabileceğini ümit ediyordum.
Ama yanılmışım.
Cindoruk Taksim Toplantıları’ndaki konuşmasında “Ayıplı kızı gerdek gecesi evine gönderirler” diyerek aklı sıra Çiller’i eleştirmiş.
Çiller’in kadın yönü ile alay ederek siyasetçi kişiliğini yıpratabileceğim zannetmiş.
Bu köşede daha önce de yazdım.
Merkez sağdaki politikacılarda bir Tansu Çiller fobisi var.
Bu Tansu Hanım’ın, bir siyasetçi olarak söylediği sözler ve temsil ettiği düşüncelerden çok, cinsiyeti ile ilgili bir durum.
Bu yüzden Mesut Yılmaz’ın “Tansu’nun kirli çamaşırları” bayağılığı ile Cindoruk’un “ayıplı kız” tanımlaması birbirleriyle çok iyi uyuşuyor.
Merkez sağın politikacıları, tıpkı Komando Ayvaz’ın Avrupalı kadın parlamenterlere saldırdığı gibi ağzı bozuk bir seviyesizlikle saldırıyorlar Tansu Çiller’e.
Bu da en çok benim gibi Tansu Çiller’i siyasi olarak eleştiren insanları üzüyor.
Muhaliflerinin söylediklerine bakıp, Tansu Çiller’i savunmak zorunda kaldığımız için…
ANAP’a yakıştı mı?
Anavatan Partisi’ne özel bir düşmanlığım da yok, özel bir sempatim de.
Zaten, kendi siyasi görüşlerime tümüyle uygun bir partinin olmamasından da ziyadesiyle şikayetçiyim.
O nedenle, 12 Eylül’den sonraki ilk seçimden bu yana nereye oy vereceğime, partiye göre değil de listedeki isimlere göre karar verdim.
Bu nedenle de ne ANAP’a ne de diğer siyasi partilere karşı bir olumlu-olumsuz önyargım yok.
ANAP’ta oy verebileceğim bir çok siyasetçi var.
Cem Kozlu, Safa Giray, Cavit Kavak, Işın Çelebi gibi taktir ettiğim politikacılar var.
Meclis’te bu tür insanların bulunmasının Türk siyasetine bir seviye getireceğini düşündüm hep.
Ama son Meclis Başkanlığı seçiminde gördüklerim, düşüncelerimde ciddi depremlere yol açtı.
İki aday çekişiyordu. Birisi İsmet Sezgin, diğeri Ertekin Durutürk.
İsmet Sezgin’i, DYP’nin İsmet Abi’sini herkes tanıyor.
Bunca yıldır siyasetin içinde olmasına, bakanlıklar yapmasına rağmen temiz kalabilmiş, kişisel serveti büyümeyi bir yana bırakın hergeçen gün azalmış bir. adam. Yaşlı, olgun, tecrübeli. …….
Diğer tarafta ise iki dönemdir milletvekilliği yapan, ciddi hiçbir siyasi olayın içinde göremediğimiz, buna karşın TBMM’de kürsüde konuşan milletvekilini yumruklayan tek adam olma ünvanını taşıyan Ertekin Durutürk!
ANAP’ın sırf Çiller’e gol atma hevesiyle, dayakçı Durutürk’ü desteklemesi, böyle birisinin Meclis Başkanı olmasının Meclis’in saygınlığına vereceği zararı hiç düşünmemesi tüylerimin diken diken olmasına yol açtı.
Bunun ne ANAP’a, ne de Meclis’teki varlıklarına saygı duyduğum bir kısım ANAP’lı milletvekiline yakışmadığını belirtmek istiyorum.
Türkiye’yi değiştirmek gibi büyük bir iddianın sahibi olan bir partinin, günlük siyasi hesaplar uğruna böyle harcanmasına gönlüm razı olmuyor.
Bu partideki aklı selim sahiplerinin Mesut Yılmaz’a biraz sahip çıkmaları gerekiyor.
Vakit çok geç olup, ANAP, Feyzioğlu’nun CGP’sine dönüşmeden!..