Kelle kopartan bakana sorular
Temel ramazanın 29 gününü oruç tutup, ibadet yaparak geçirmiş. Arife günü biraz hava almak için dağa çıkmış. Güneş tepede, hava sıcak mı sıcak… Karşısına şırıl şırıl akan bir pınar çıkmış. Buz gibi berrak suya bakıp iç çekmiş.
“Allahım” demiş, “Güneşi gönderiyorsun, pınarı karşıma çıkarıyorsun.. Ama yine de ben orucumu bozmayacağım. Lakin bu iyiliğimi de unutmayasın!”
Bu fıkradaki Temel’in Türk halkının bütününü yansıttığına inanıyorum.
Her gün siyasilerden ve yöneticilerden bir tokat yiyor, ama yine de terbiyesini bozmuyor.
Karşı karşıya kaldığı muameleye kızıp, ağız dolusu küfür etmiyor, isyana kalkışmıyor.
Bardak hergün dolup dolup boşalıyor, ama sabırlar taşmıyor.
Bu nasıl oluyor, inanın benim de aklım ermiyor.
Tıpkı fıkradaki Temel gibi, gavura uyup oruç yenmiyor. İnsanı çıldırtacak bir sakinlikte olup bitenler seyrediliyor.
Örneğin, normal bir ülkede olsa insanları ayaklara fırlatacak şu “et ithalatı” dalgasını kuzu gibi sessizce izliyor.
Tarım Bakanlığı biliyorsunuz tartışmalara yol açan iki ayrı kararla et ithalatına izin verdi.
Birinci iznin neden kısa sürede kaldırıldığı, ikinci iznin hangi amaçla apartopar verildiği kimse tarafından anlaşılamadı.
Birilerinin bu karar trafiği içinde malı götürdükleri kesindi de, kimlerin sebeplendiği ortaya çıkarılamadı.
Geçen Temmuz ve Ağustos aylarında kilosu 57 bin liradan et ithalatı yapıldı.
Haber, herkeste sevinç uyandırdı. Bu fiyata et ithalatı, aylardır et yüzü görmeyen fakir fukaranın kursağına bir-iki lokma et girmesini sağlayabilirdi.
Ancak, Milha muhabirlerinin araştırmaları kazın ayağının pek de göründüğü gibi olmadığını ortaya çıkardı.
Uzmanlar, kilosu 57 bin liradan getirilen etin ancak köpek maması yapılabilecek kalitede ve bayat bir et olabileceğini bildirdiler.
Süt ve Et Sanayicileri Birliği kilosu 57 bin liraya getirilen etin muhtemelen hastalıklı hayvanlardan elde edildiğini açıkladı.
Avrupa’nın en büyük et üreticisi İrlanda, bir süredir salgın hastalık nedeniyle et satamaz hale gelmişti. Belki de bu etler İrlanda’nın kimseye satamadığı hastalıklı hayvanların etleriydi!
4 milyon kiloya yakın etin kaynağındaki bunca belirsizlik normal bir ülkede herkesin alarma geçmesini gerektirirdi, ama Türkiye’de öyle olmadı.
Bu etlerin ithaline izin veren Tarım Bakanlığı, et girişlerini yalnızca “soğuk zincirinin bozulup bozulmadığı” açısından denetliyordu.
Tarım Bakanlığı Müsteşar Vekili gazetecilere büyük bir rahatlıkla “etlerin beklediği ortada. Zaten adamlar da 57 bin liradan eti rahat rahat getiriyorlar” bile dedi.
Söylediğine göre bu ona ders olmuştu ve bir tebliğ ile bu tür bozuk etlerin ithalatını önleyici tedbirleri yakında alacaklardı.
Peki bu tedbir neden baştan düşünülmemişti? O konuda bir açıklama yoktu.
İki defa et ithali izni veren kararlara imza atanlar her nasılsa bunu akıl edememişlerdi.
Yoksa akıl edememelerinin sebebi, bazı kamu görevlilerinin görevlerini ihmal etmek için aldıkları rüşvet miydi?
Bu konulara bir açıklık getirmek çok zor.
Oysa tüm kayıtlar devletin kuruluşlarının elindeydi.
Hangi firmaların et ithalatı için izin aldıkları, etleri nereden ve kaça aldıklarını bulmak için Sherlock Holmes olmaya hiç ama hiç gerek yoktu.
Şimdi iş Tarım Bakanı Refaeddin Şahin’e düşüyor.
Geçen seçimlerde seçim bölgesinde adı “kelle kopartan bakan”a çıkan Şahin’den şu sorulara cevap vermesini rica ediyorum.
* Kilosu 57 bin liralık bozuk etleri kim ithal etti?
* Bu etler nerelerde kullanıldı?
* Bu etler sucuk, sosis vs. gibi insanlar tarafından tüketilen ürünlerde kullanıldıysa, sorumlular hakkında ne gibi bir işlem yapıldı?
* Görevlilerini doğru dürüst yapmayarak, ülkeye sağlığa zararlı et girmesine göz yuman bakanlığınız mensupları hakkında ne gibi bir soruşturma açıldı?
* Bakanlığınız görevlileri neden ithal etleri cins, yaş ve şoklanma süresi açısından incelemeyi akıl edemediler? Bunu ihmal eden sorumlular cezalandırıldı mı?
* Valilikler ve belediyeler bu bozuk etler konusunda uyarıldı mı?
* Bu etlerden zarar gören yurttaşların sağlık masraflarını devlet karşılayacak mı?