Seçim yasaklarının başlamasından hemen önce yayınlanan kamuoyu araştırmasının sonuçları, bu seçimdeki ciddi sorunun “kararsızlık” olduğunu ortaya koyuyor.
Ankette kararsız olduklarını söyleyenler, belirli bir partiyi tercih edenlerin tam iki misli.
Bütün büyük partilerin aşağı yukarı aynı oy oranında olduklarını da dikkate alırsanız şu anda kararsız olduklarını söyleyenler Türkiye’nin en büyük siyasi gücünü oluşturuyorlar.
Oysa bizler siyasete bakışı, futbol takımı tutmaya benzeyen bir ırkın ahvadıyız.
“Kolumu kessen kanım sarı-laci-vert akar” gibi, “kafamı kessen halkçıyım abi’ciyiz!
Nasıl oldu da Türkiye birden bire Kararsız Kasımların ülkesi haline geldi?
Oturacağı kahveyi bile tuttuğu partiye göre seçen Türkler için ne değişti ki, bu kadar seçenek arasında kendilerine uygun bir parti bulamıyorlar?
Oysa, bu seçimlere en sağından en soluna, hatta sosyetiğine kadar tam 14 parti katılıyor.
Marxist sol açısından seçenek yok, ama siyaset yelpazesinin merkez solundan başlayarak en sağına kadar tam 14 ayrı seçenek var.
MHP’yi ehlileştirilmiş bulanlara BBP var. Refah’ı yetersiz görene MP var, İP var. Şık bir parti arıyorsanız, oy verir vermez farkedileceğiniz YDH var!
Ama gelin görün ki 14 seçeneğe rağmen Türk seçmenlerinin yüzde 23’lük bölümü bir türlü kararını veremiyor.
Seçimden hemen önce dağıtılan avantaların, il yapılma vaatlerinin, cek-caklı konuşmaların bu seçmenin kararını nasıl etkileyeceğini bilmek için falcı olmak gerek.
Ancak, bugüne kadar belirli bir siyasal partiye eğilim göstermemiş bir kitlenin 60 gün içinde fikrinin bu tür göstermelik icraatlarla değiştirilebileceğine de inanmak bir hayli zor.
Bu durumda kararsız seçmeni, sandık başına gitmeye, gittikten sonra da belirli bir tavır ortaya koymaya itecek şeyler, propaganda konuşmalarının çok daha ötesinde olmalı.
Bu seçimin en temel özelliği olarak Refah korkusu öne çıkıyor.
Üstü örtülü de olsa, seçim kanununda yapılan bazı değişikliklerin Refah’ı hedeflediği bir gerçek.
Herkesin ortak korkusu Refah’ın, tıpkı yerel seçimlerde olduğu gibi seçim sisteminin açıklarından yararlanarak Meclis’teki en büyük siyasi güç olabilmesi tehlikesi. Seçim Kanunu düzenlemeleri bunu bir ölçüde engelleyebilecekmiş gibi görünüyor.
Ancak, özellikle büyük kent merkezlerindeki seçmenler geçen seçimin şokunu hala unutmadılar.
O şoku bir daha yaşamamak için oylarını, o seçim çevresinde en kuvvetli parti gibi görünene yöneltebilirler.
İşte bu noktada kararsızların kararını etkileyecek bir faktör ortaya çıkmış buluyor: Bu seçimde Refah korkusunu iyi işleyebilecek, kendisini, oylar birleştirildiği takdirde Refaha karşı etkili tek güç olarak gösterebilecek olan parti seçimlerden avantajlı çıkacak.
Ancak burada bir çelişki su yüzüne çıkıyor.
Şu anda Refah Partisi ve onun temsil ettiği islamcı çizgi toplumda prim yapan bir değer olarak yükseliyor.
Tıpkı eskiden solculuğun moda olması gibi, bu sefer de islamcılık hakim bir eğilim haline geliyor.
Bu rüzgarın merkez sağdaki diğer iki partiyi etkilememesine de imkan yok.
İslamcı söylemin prim yaptığını görecek olan merkez sağ partiler, DYP ve ANAP’ın listelerine de, seçim meydanlarındaki söylemlerine de islamcılığın nasıl yansıyacağını hep birlikte göreceğiz.
Hatta öyle şeylerle karşılaşacağız ki, Mehmet Keçeciler’i, Vehbi Dinçerler’i mumla arar hale geleceğiz.
Bu görüntü de merkez sağa oy verebilecek anti-Refah cephede yer alanları ürkütecek sonuçlar yaratabilir.
Ve bu durumda da hiç umulmadık bir şekilde bu işten merkez soldaki CHP ya da DSP yararlanabilir.
Görüyorsunuz ki, bu seçimlerde karar vermek o kadar da kolay değil.
Galiba, partiler aday listelerini belirlemeden de fanatik particiler dışında kimse kolay kolay bir fikre sahip olamayacak.
Bu da partilerin aday listelerini diğer seçimlere göre biraz daha dikkatle hazırlamaları gerektiğini ortaya koyuyor.
Parti liderlerinin işleri bu seçimde gerçekten zor, çok zor!