Merkez sağdaki seçmen ne yapmalı? (Kararsızlar için rehber-7)
Posta bugün Anayasa’ya aykırılığı hiç tartışılmayacak bir yasağı deliyor ve bir seçim araştırmasının sonuçlarını yayınlıyor. Bunu yaparken amacımız sansasyon yaratmak değil.
Bir tek amacımız var: Türkiye’ye yararlı olmak!
Posta, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının memleketlerinde olan biten herşeyden haberdar olabilme haklarını savunuyor.
Posta, “basın hürdür, sansür edilemez” hükmünü taşıyan Anayasa’nın kendisine verdiği hakkı kullanıyor.
Posta, gazetelerin ve gazetecilerin görevinin, okuyucunun haber alma hakkım her ne şart altında olursa olsun korumak olduğunu düşünüyor.
Bu nedenle de bugün, Türkiye’nin en ciddi kamuoyu araştırma kuruluşlarından birisi olan KONDA tarafından, yurt çapında gerçekleştirilen bir anketin sonuçlarını yayınlıyor.
Anket sonuçlarından sizlerin de görebileceği gibi seçim yarışında birincilik için ANAP ve Refah çekişiyorlar.
Bu ikiliden hangisinin birinci çıkacağı, Türkiye’nin 21. Yüzyıl’a girerken çektireceği fotoğrafın ana hatlarını oluşturacak.
Gümrük Birliği’ne girmeyi başardıktan sonra, Avrupa ile siyasi bütünleşme yolunda adımlar atmaya hazırlanan Türkiye’nin yurt dışındaki imajı büyük ölçüde seçim sonuçlarına bağlı.
Türkiye, ileri batı ülkelerinden birisi olmaya aday bir dünya devleti mi olacak, yoksa Ortadoğu’nun demokrasiden ve insan haklarından nasibini almamış küçük ülkelerinden birisi mi olacak?
Bugün Türk seçmeninin karşı karşıya bulunduğu soru işte budur.
Ve bu soru, Tansu Hanım mı başbakan olsun, Mesut Bey mi başbakan olsun tercihinden çok ama çok daha fazla önemlidir.
Bu nedenle sandık başına gidecek ve oyunu merkez sağdaki bir partiye vermeyi düşünen her seçmen, öncelikle şu soruların yanıtını kendisine vermelidir: Ben nasıl bir Türkiye istiyorum? Batıdan koparılmış, tecrit edilmiş bir ülkede mi, yoksa batının bir parçası olmak için varolan potansiyelini geliştirmeye çalışan bir ülkede mi yaşamayı istiyorum?
Eğer merkez sağ partilerden birisine oy verecekseniz, ANAP ve DYP arasında bir seçim yapmak zorundasınız.
Ne ANAP’ın, ne de DYP’nin siyasi görüşleri birbirine aykırı değil.
Ekonomik programlan bir-iki küçük detay dışında (o detayların da uygulamada hiçbir öneminin olmadığını seçimden sonra hep birlikte göreceğiz) hemen hemen aynı mantığa dayanıyor.
İki partinin de siyasi kadrolarının dünya görüşleri açısından aralarında önemli bir fark yok.
Bakmayın siz Tansu Hanım’ın Korkut Özal’ın adaylığını eleştirdiğine.. Aynı bölgede DYP’nin gerçek liberal sağdaki adayı Alp Yalman, ancak dördüncü sırada kendisine yer bulabildi. Onun önünde bir ülkü ocaklı, iki de diyanet eskisi var.
Bazı demokratik hakların yaygınlaştırılmasına ANAP kadrolarında karşı çıkacak kaç kişi varsa, en az o kadar polis eskisi de DYP kadrolarında var.
Bu yüzden iki parti arasında dişe dokunur bir fark bulabilmenin imkanı yok.
İki parti arasındaki tek önemli fark koltuğun sahibinin kim olacağı ile ilgili. Mesut Bey mi, Tansu Hanım mı?
Şimdi bir kişi ortaya çıkıp, bunun önemli bir ayırım olduğunu ve bu sorunun Türkiye’nin çağdaş dünyadaki yerini belirleyecek bir seçimde kıymeti harbiyesinin olduğunu iddia edebilir mi?
Cevaplarınızı duyar gibiyim.
O zaman ben de bütün bu değerlendirmelerin ışığında merkez sağdaki seçmene, oylarını Refah’ı en kolay alt edecek partide, ANAP’ta birleştirmelerini öneriyorum.
Türkiye’nin geleceği büyük ölçüde merkez sağdaki seçmenin eline geçmiş bulunuyor.
Onlar kısır parti tartışmalarından kendilerini sıyırabilir ve oylarını Türkiye’nin geleceğine yönelik olarak kullanabilirlerse bu seçimin gerçek galibi olacaklardır.
Seçmenin oylarıyla tabanda birleşecek iki büyük sağ partinin, yukarıda da birleşmeye engel ayak bağlarını bir kenara itip, tek bir çatı altında toplanması da daha kolay olacaktır.
Türkiye, şimdi merkez sağdaki seçmenin sağ duyuyla mı yoksa kişisel hesaplarla mı hareket edeceğini, merakla bekliyor.
Ve sağ duyunun kazanmasını istiyor!