Solcu seçmenler ne yapmalı? (Kararsızlar için rehber-8)
İki gün sonra yapılacak seçimle Türkiye’yi iki binli yıllara taşıyacak olan TBMM’nin üyeleri seçilecek. Ve Türkiye, tüm dünyada sola doğru yeni bir açılım yaşanırken, biz sağ partilerin ağırlıkta olacağı bir meclis tarafından yönetileceğiz.
Bir türlü kendisini yenilemeyi başaramayan, beceriksiz yöneticiler elinde oradan oraya savrulan sol partilerin olduğu bir ülkede daha başka bir sonuç beklemek zaten imkansız.
Sol partiler, en büyük seçim başarısını 1977 seçimlerinde gösterdiler. Yüzde kırkı aşan oranda oy aldılar. O gün bugündür de bir daha benzer bir seçim başarısını tekrarlayamadılar.
Bugün en iyimser tahminlerle, kendisini “sol” parti olarak tanımlayan partilerin ulaşabilecekleri oy oranı yüzde 27’yi geçmiyor. Burada, HADEP’i sol parti olarak nitelemediğimi, yöneticileri ne derlerse desin HADEP’in üzerindeki “etnik parti” etiketini silmeyeceğini de ayrıca belirtmekte yarar görüyorum.
24 Aralık’ta seçim yarışına giren “sol” partilerin ağırlığını yine sosyal demokrat ya da merkez sol diyebileceğimiz iki parti; DSP ve CHP oluşturuyor. Her iki partinin de, ülkeyi sarsan sağ rüzgardan etkilenmemeleri mümkün değil.
Söylemleri farklı da olsa ekonomik programlarının biraz rötuş görmüş sağ politikalar olduğu bile rahatlıkla söylenebilir.
Zaten CHP’nin uzun yıllar DYP ile ortaklığı sürdürebilmesi de DSP’nin Anavatan gibi bir parti ile ortaklık hesaplan yapması da merkez sağ ile merkez sol arasında bir “akrabalık” oluştuğunu gösteriyor.
Sol seçmenlerin bu seçimde sağ seçmene göre daha “kararsız” görünmesinin en temel sebebi de işte burada yatıyor.
Solcu seçmen de 2000’li yıllardaki Türkiye tablosunda Refah’ın birinci parti olmasından, Refah’ın tek başına değilse bile iktidar ortağı olmasından rahatsız.
Öte yandan Türkiye’nin geçen koalisyon döneminde bir türlü demokrasisini batılı ülkeler ile aynı standarta ulaştıramamış olması, Güneydoğu’da akan kanın demokratik yöntemler kullanılarak durdurulamaması, işçi ve memurun ardı ardına gelen “istikrar” politikaları yüzünden perişan olması, işsizliğin giderek büyümesi gibi faktörler de sol seçmeni derinden etkiliyor.
Ve sol seçmen bunların faturasını kendisini koalisyonda güçlü bir şekilde temsil etmeyen SHP’nin mirasçısı CHP’ye çıkarıyor.
Burada Deniz Baykal’a biraz haksızlık edildiği kanısındayım. Unutmayalım ki Baykal, SHP’nin o politikaları ile uyuşamadığı için SHP’den ayrılmak ve CHP’nin başına geçmek zorunda kalmıştı. Bu ayrılığını salt bir koltuk kavgası olarak görmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Solcu seçmenlerin, kendine yakın gördüğü bir partiye oy vererek Refah’ın tek başına iktidar olmasını ya da seçimlerden birinci çıkmasını engelleyebilecek bir gücü yok.
Çünkü birincilik için Refah ile yarışan parti ANAP.
ANAP da ne kadrolarıyla, ne girdiği ittifaklarla ve ne de önerdiği sosyoekonomik politikalarla solcu bir seçmenin gidip rahatlıkla oyunu verebileceği bir parti değil. Sağ seçmene göre biraz daha romantik sayılabilecek sol seçmenin, ANAP gibi merkez sağ bir partiye oy vermeyi uzun süre içine sindirebileceğini, kendi vicdanına bunu izah edebileceğini sanmıyorum.
ANAP ve DYP yöneticileri, Refah’ın tabanına hitap edelim derken gösterdikleri adaylarla, girdikleri ittifaklarla kendilerine Refah yüzünden rahatlıkla kanalize olabilecek sol oyları beceriksizce bir kenara ittiler.
Bu durumda Refah, sol parti seçmeni için, oy kullanırken etkilenebilecek bir faktör olmaktan tamamıyla çıkmış oluyor.
Siyasi gelişmelerle sağ seçmene göre daha çok ilgili olan sol seçmen, oyunu Refah kaygısıyla sağ partilerden birisine verirse, ülkedeki “genel solcu sayısının” azalacağının ve bunun gelecekteki demokratikleşme açılımları açısından olumsuz bir faktör olacağının da farkında.
Bu yüzden beğense de beğenmese de DSP ile CHP arasında bir seçim yapmak zorunda.
Araştırmalar, şu anda her iki partinin de barajı geçebileceğini gösteriyor.
ANAP ve DYP’nin aksine, CHP ile DSP’nin ileride birleşebilme ihtimalleri de bir hayli uzak.
Baykal’ın estirdiği “yeni sol rüzgar” sayesinde ortaya çıkan bu görüntü, DSP’nin ileride kurulması muhtemel bir koalisyondaki gücünü de zayıflatacak gibi görünüyor.
Benim kişisel önerim, sosyal demokrat seçmenlerin bölgelerindeki en güçlü görünen parti hangisiyse ona oy vermeleridir.
Böylece hem oylan boşa gitmeyecek, hem de ileride Türkiye’de solcuların da “esamesi” okunabilecektir.
Sağcı seçmene not:
Dünkü yazımda merkez sağdaki seçmenlerin ANAP’a oy vermelerini önermiştim. Yazımda bir maddi hata var. Korkut Özal’ın karşısındaki DYP adayları “iki diyanetli, bir ülkü ocaklı” değil, “bir diyanetli, bir ülkü ocaklı” imiş. Sedat Aloğlu’nun üçüncü sırada olduğunu atlamışım. Düzeltir, özür dilerim.