POSTA

'Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhîdi'

Posta’nın yazıişleri odasında üç gündür bir fotoğraf asılı. Fotoğraf, Bingöl’deki son operasyonda şehit olan Astsubay Cihangir Yaman’ın, astsubay hazırlama okulunda öğrenci olduğu günlere ait.

Ama çok da eski bir fotoğraf değil. Bir, bilemediniz iki yıllık bir fotoğraf.

Fotoğrafta genç bjr insan yüzü var. Şu anda hayatta olmayan, artık baharın geldiğini, çiçeklerin açtığını, koyunların kuzuladığını hiçbir zaman göremeyecek olan genç bir insanın yüzü..

Toprağın altında, kurşunla delik-deşik edilmiş bedeni, ölüme isyan edemeyecek olan genç bir insanın yüzü…

Cihangir artık hep o fotoğrafındaki gibi kalacak.

Pembe çocuk yüzü sakallarla kaplanmayacak, yılların yorgunluğu kırışıklıklar şekline girip yüzüne yapışmayacak.

Ailesinin anılarında, arkadaşlarının kahve sohbetlerinde hep o genç-çocuk haliyle hatırlanacak.

Zayiat değil insan
Cihangir Yaman’ı sağlığında hiç tanımazdık. Bir hain kurşun onu aramızdan almasaydı, belki de hiç bir zaman adını duymayacak, yüzünü görmeyecektik.

Şimdi hiç tanımadığı insanları, cevabı hiçbir zaman verilemeyecek sorularla dolu bakışlarıyla seyrediyor.

Posta’nın yazıişlerini, günlük koşuşturmaları, hiçbir zaman eksik olmayan esprileri, ender de olsa çıkan kavgaları mahzun çocuk yüzüyle izliyor.

Cihangir’in fotoğrafını, Posta’nın bir odasına asmamızın altında, güney doğuda şehit olan insanlarımıza “normal zayiat” gözüyle bakan resmi görüşü içimize sindirememek yatıyor.

Ona her baktığımızda yitip gidenin “zayiat” değil, kaybedilen bir insan olduğunu hatırlıyoruz.

Cihangir Yaman’ın fotoğrafı güneydoğuda bir türlü durdurulamayan kanda, hepimizin, hatta bizzat biz gazetecilerin de bir sorumluluğu olduğunu hatırlamamıza yarıyor. .

Koşullar ne olursa olsun, rüzgar nereden eserse essin, hepimizin birinci görevinin bu kanı durdurmak olduğunu bilincimize çakmak amacını güdüyor.

Keşke bu meçhul kahramanların fotoğraflarını çoğaltıp, yetkili-yetkisiz, sorumlu-sorumsuz herkesin odasına birer tane asabilsek.

Güneydoğu’daki dramı bir maç sonucu gibi algılayan, üç bizden yirmi onlardan diye skor sayanlara hediye edebilsek…

Sosyal ve siyasal çözüm
Ülkemizin Güneydoğusu için en küçük bir çözüm girişimini bile, ne demek olduğunu kimsenin anlayamadığı “sosyal çözüme evet, siyasal çözüme hayır” diye kestirip atan eski Başbakan’a ulaştırabilsek…

Kendi oğlu İstanbul Boğazı’nda (üstelik raporlarla yarım yamalak) yapılan bir askerliğin ardından terhis edilmiş bir anneye, orada başka annelerin yavrularının da olduğunu, başka annelerin ciğerlerinin yandığını anlatabilsek..