İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in adı etrafında çok spekülasyon yapıldı. Terörist kurşunlarıyla şehit olan polis memurunun cenaze törenindeki konuşması üslup açısından biraz sert bulunsa bile toplumun çok büyük bir bölümünden destek gördü.
Teröristlerle, laik cumhuriyete inananları ve insan hakları savunucularını aynı keseye koymasının üzerinde pek durulmadı.
Söyledikleri “yüreği yaralı acıyla konuşuyor” gerekçesiyle hoş görüldü.
Hatta, CHP’den Menzir’e karşı yükselen öfke selinin önüne tüm toplum dikildi.
Bütün bunların arkasında yatan bir tek neden vardı.
Necdet Menzir başarılı bir emniyet müdürüydü. Dürüsttü. Bunca yıllık memuriyetten sonra dikili bir tek ağıcı bile yoktu. Tüm ömrünü devlete hizmete adamıştı.
Türkiye’de zaten az bulunan bu tür insanları kollamak gerekliydi.
Menzir de bu nedenle başta basın olmak üzere toplumun bir çok kesiminin desteğini arkasına aldı.
Türkiye, kendisine hizmet eden, başarılı olan bir evladını bağrına bastı, onu ezmeye çalışan politikacılara karşı durdu.
Kendisi de bunu zaten hak etmişti.
İstanbul polisinin terör olaylarını yaratan çetelere karşı giriştiği savaş gerçekten başarıyla yürüdü.
Terör çetelerinin beli kırıldı.
Oraya, buraya koydukları bombalarla masum insanların canına kasteden bölücüler kıskıvrak yakalandı.
Bir zamanlar tüm İstanbul’u titreteceği sanılan terör çeteleri birer birer yok oldu.
Kılıç artıklarının yeniden toparlanma çabaları boşa çıkarıldı.
Kısaca, Menzir’in yönetimindeki İstanbul polisi, teröre karşı küçümsenmeyecek adımlar attı, başarılar kazandı.
17 yaşındaki bir kız çocuğunun aşırı dozda alınan eroin yüzünden hayatını kaybetmesi, dikkatleri yine İstanbul’un genel asayiş sorunlarının üzerine çekti.
Görüldü ki İstanbul, sokaklarında bir doz eroinin 150 bin liraya satıldığı bir kent haline gelmiş.
Şehrin göbeğinde, gazetecilerden sokaktaki insana kadar herkesin bildiği, ama polisin farkında olmadığı zehir yuvaları oluşmuş.
Rahmetli Vildan’ın arkadaşlarının gazetelere anlattıklarını acaba polis bilmiyor muydu?
Taksim’e takılan gençler arasında en hafifinden hapçılığın çığ gibi yayıldığının, eroinin tıpkı batı metropollerindeki gibi satılıp-tüketildiğinin polis farkında bile değil miydi?
Kentte pıtrak gibi artan barların bir kısmının, gençleri uyuşturucu bataklığına çekmek üzere kurulmuş tuzaklar olduğunu polis bizlerden önce öğrenmiş olmalıydı.
Küçücük kızların, bıyığı terlememiş oğlan çocuklarının uyuşturucuya nasıl alıştırıldıklarını bilmek ve önlemlerini almak İstanbul polisinin işiydi.
Gece yarıları barlara, diskoteklere çocukların gittiğini tesbit etmek ve buna izin veren işletmeleri kapatmakla polis görevliydi.
Gazete ve televizyonlar geçtiğimiz yıllarda liseler çevresinde yoğunlaşan şiddet olaylarını, çeteciliği didik didik ettiler.
Okul idarelerinin kontrol edemediği, çeteler tarafından yönetilen öğrencilerin hapçılığa nasıl alıştırıldığını anlattılar.
Şimdi anlaşılıyor ki, İstanbul Emniyeti’nin yöneticileri de o haberleri bizler gibi seyretmekle yetinmişler.
İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’i şimdi yeni bir görev bekliyor.
Menzir, uyuşturucu satıcılarına dağıtıcılarına, çocuk yaştaki gençlerin barlarına, gece kulüplerine alanlara savaş açmalıdır.
Sokakta bulduğuyla yetinmemeli, uyuşturucunun arkasındaki büyük patronları da ortaya çıkarmalıdır.
Bu kendisini her şart altında destekleyip, bağrına basan Türk halkına karşı yerine getirmek zorunda olduğu bir görevdir.
Buradaki çabası belki politik başarıya dönüşmeyecek, politik gösteri imkanı sunmayacak.
Ama çok daha önemlisini sağlayacak. Çocuklarımızı kurtaracak!