Tanrım, günahımız neydi
Türkiye’deki politikacı tipinin benzerleri eskiden doğu bloku ülkelerinde yaşardı. Bunlar toplum içinde ayrı bir sınıftılar.
Ne dünyanın nereye gittiği umurlarındaydı, ne de toplumun ne istediği.
Tek düşündükleri kendi iktidarlarını sürdürebilmekti.
Seçilme – seçilmeme gibi bir korkuları olmadığı için de iktidar oyunlarını kendi aralarında sürdürürlerdi.
Kimin politbüroya gireceği, kimin genel sekreterlik yolunun açılacağı, prezidyuma kimlerin aday gösterileceği gibi konular esas ilgi alanlarıydı.
Kendi dar alanlarındaki iktidarlarını sürdürebilmek için her türlü ayak oyununda doğrusu çok mahirdiler.
Kuyu kazmak, arkadan iş çevirmek, adam kayırmak, dedikodu yapmak, rakipleri köşeye sıkıştırıcı manevralar çevirmek konusunda çok uzmandılar.
Tıpkı bizimkiler gibi..
Bizimkilerin de eline bu tür iktidar oyunlarında su dökecek babayiğiti bulmak, adam gibi bir demokraside mümkün değildir.
Doğu bloku halkları bu iğrenç politikacı tipinin bir bölümünden kurtulmayı başardı.
Bir bölümü şimdi başka kılıklar altında iktidarlarını sürdürüyorlar, ama büyük çoğunluğu soluğu mahkemenin karşısında aldı.
Kimisi vatanını terketti.
Kimisi hapislerde süründürüldü.
Yaptıklarının bedelini bir nebze de olsa ödemek zorunda kaldılar.
Türk halkının kadersizliğine bakın ki, bizimkiler hala iş başındalar. Halkın ne istediği hiç birinin umurunda değil. Dünya nereye gidiyor, Türkiye bu dünyanın neresinde kendisine bir yer bulacak gibi sorularla asla uğraşmıyorlar.
Tek dertleri var: Kendi iktidarlarını sürdürmek.
Önümüzdeki hafta, erken üretim Azeri petrollerinin geleceğinin belirleneceği toplantılarla geçecek.
Türkiye’nin karşısında yer alan Rusya, Yunanistan ve Bulgaristan’dan oluşan blok, BP gibi dev şirketleri de arkasına alıp yolun yarısını aştı bile.
Biz ise daha hala güvenoyu alabilecek bir hükümetin kurulup kurulamayacağını bilemiyoruz.
Gümrük Birliği’nin karara bağlanacağı Avrupa Parlamentosu toplantısına sayılı gün kaldı.
Türkiye, demokratikleşme ve mevzuatın Avrupa’ya uygunlaştırılması çalışmalarını hala tamamlayamadı.
Koskoca bir yazı hostes döverek, sekreter kurşunlayarak geçiren milletvekillerimiz, şimdi de hükümet krizi yetmiyormuş gibi Meclis Başkanı seçme oyunuyla vakitlerini harcayacaklar.
Sizin anlayacağınız Avrupa Birliği hayallerimizin üzerine bir soğuk su içmemiz an meselesi.
Yüzbinlerce işçi grevde. Milyonlarca insan yarın ne yiyeceğini, çocuğunu okula nasıl göndereceğini bilemiyor.
Grev yüzünden kaybedilen ekonomik değerleri yerine koymak belki de aylar alacak.
Türk halkı her geçen gün biraz daha fakirleşiyor…
Ama bunların hiçbiri Ankara’daki beylerin, hanımların umurunda değil.
Onların derdi ben mi senin öğretmeninim, sen mi benim hocamsın tartışmasıyla sınırlı.
Tek düşünceleri, rakiplerini ayak oyununa getirip, yerlerine kendileri geçmek.
İşte Hüsamettin Cindoruk.
Tansu Çiller’in seçildiği kongre öncesinde herkesin ona aday olması için yalvardığını hatırlamayan var mı?
Ama şimdi aklı başına gelmiş gibi tam hükümet krizinin ortasında bir de Meclis Başkanlığı krizini çıkartmaya hazırlanıyor.
Neymiş, Tansu Hanım krizi çözecek kabiliyette olmadığını isbat etmiş.
Tansu Hanım’ın neye yeterli olup, neye yeterli olmadığını şimdi mi anladınız Hüsamettin Bey?
Zamanında neden karşısına çıkıp, sen bu işleri çözemezsin, ben de adayım diyemediniz?
Şimdi Tansu Hanım’ı devirmek heyecanıyla, koskoca Türkiye’nin kaderiyle de oynadığınızın farkında değil misiniz?
Yazımın başında da belirttiğim gibi bizdekilerin benzerleri mahkeme kapılarında, hapishane koridorlarında layıklarını buldular.
Ama bizimkiler hala ayaktalar.
Türk halkı ne günah işledi ki, tanrı bunları başımızdan almıyor, bilemiyorum.