POSTA

Refaiddin!.. Bizim soruları ne ettin?

İdris, inşaat alanında, el arabası ile kan ter içinde, hiç durmadan koşuşan Temel’e seslendi: “Çok çalışıyorsun. İkramiye mi alacaksın?”

Temel güldü. “Çalıştığım falan yok. Ustabaşına sinirlendim. Onu aldatıyorum. Sabahtan beri aynı çimento torbası var el arabamda.”

Türk siyasetçilerini, aynı çimento torbasını sabahtan akşama taşıyıp, ustabaşını “aldatan” Temel’e benzetiyorum.

Burada ustabaşı rolünü de halkın oynadığını belirtmeliyim. .

Ancak, halkın bu numarayı yutup yutmadığını görmemiz için önümüzdeki yılın ekim ayına kadar beklememiz gerekecek.

Türk siyasetçileri, siyaseti bir kere seçilip Ankara’ya gitmek olarak algılıyorlar.

Ankara’ya vardıktan sonra da hiç bir şey umurlarında olmuyor.

İşte size bir örnek: Tarım Bakanı Refaiddin Şahin…

Hatırlayacaksınız, Refaiddin Bey’in başında bulunduğu bakanlığın izniyle Türkiye’ye kilosu 57 bin liradan et ithal edildi.

Uzmanlar, bu fiyatla satılan etin çok uzun şiire buzlukta kalmış ve ancak kedi-köpek maması yapılabilecek kalitede olabileceğini açıkladılar.

Türkiye’de kedi-köpek maması üreten sanayii kuruluşları henüz bu ölçekte bir et tüketimini gerektiren mama üretimi yapmıyorlar.

Mamalar, daha çok hazır olarak getiriliyor.

Öyleyse geriye bu etlerin “insanlara yedirilmek için” getirilmesi ihtimalinden başka bir şey kalmıyor.

Yine uzmanların açıklamalarına göre bu etler sosis, salam, sucuk ve benzeri et ürünlerinin içine karıştırılıp vatandaşa yediriliyor.

Bu etlerin yol açabileceği hastalıklar en başta bakanlığın başındaki Refaiddin Şahin’in seçmenlerine zarar verecek.

Oysa Bakan Bey tınmıyor bile.

Bir süre önce bu sütunlarda bu etleri kimlerin ithal ettiğini açıklamasını talep etmiştim.

Amacım, bu etleri ithal edip ürünlerinin içinde vatandaşa sokuşturanların kimler olduğunun ortaya çıkmasıydı.

Böylece vatandaş uyandırılır, zararlı etlerle yapılan ürünler satılmaz, diğer üreticiler de haksız rekabetten kaynaklanan zarara uğramazlar diye düşünmüştüm.

Ancak Bakan’dan ses seda çıkmadığı gibi, arkadaşlarımızın bu tür sorularına muhatap bulmaları bile mümkün olamadı.

Bakanlıkta görünmeyen eller bu etleri kimlerin ithal ettiğinin öğrenilmemesi için olmadık numaralar çeviriyorlardı.

Bakanlığın, insan sağlığını hiçe sayan aşağılık tüccarları korumak için böyle çaba göstermesi inanılmaz bir olay.
Aslında inanılmayacak çok şey de yok. Belli ki, bu etlerden milyarları vuracak olanlar bakanlıkta da bazılarını “görmüşler”. Karı paylaşıp, gelir dağılımını adil hale getirmişler.

İşin ilginç olan yanı kırmızı etle ilgili bu tür sorular cevapsız kalırken, hükümet şimdi de parça tavuk eti ithal edilmesini serbest bıraktı.

Demek ki, tüccara ucuz etlerin karı, bürokrata da ucuz ete ithal izninin rüşveti çok tatlı gelmiş.

Üstelik, çok büyük bölümü küçük üretici ve aile işletmesi olan ve ekonomik açıdan zaten zor durumda olan et tavukçuları da bundan zarar görecek.

Bugün bir çok insana iş ve ekmek sağlayan kümesler birer ikişer iflas edecekler.

Söylentiler, bu iznin çıkmasında geçenlerde büyük yatırımlarla et ürünleri sektörüne giren bir firmanın rolü olduğu yolunda.

Güya bu firma yeni açtığı sosis-salam tesislerinde tavuk eti de kullanmayı planladığı için rüşveti bastırıp, ithal iznini koparmış.

Memlekette halkın çıkarını savunacak politikacılar ve şu et işinde pis kokular yükseldiğini görüp küçük bir tahkikat açacak savcılar çıkarsa işin aslını hep birlikte öğreneceğiz. Yoksa Refaiddin Bey’in bizim sorularımıza cevap filan vereceği yok.

Temel ile İdris inşaatta çalışıyorlardı. Temel kazığı tuttu, İdris balyozu alıp vurdu. Ama kazığı değil de Temel’in kafasını nişanlamıştı.

Kafasına balyozu yiyen Temel yarı baygın durumda İdris’i uyardı.

“Dikkatli vur” dedi, “Ustabaşı bize bakıyor, burada oyun oynadığımızı zannetmesin.”

Halk, Ankara’da ne işler çevirdiğinizi çok iyi görüyor beyler! Ve emin olun ki yakında balyozu alıp kafanıza vuracak.