Onlar bunu hep yapıyor!
Bugün sizlere izin verirseniz yine biraz kişisel bir konudan söz etmek istiyorum.
Konu ilk ‘bakışta “biraz kişisel” de görünse, aslında Türkiye’nin son 10 yılına damgasını vuran değerlerin bir yansıması olması bakımından sosyolojik ve ahlaki çıkarsamalar yapabileceğimiz bir yönü var.
Şimdi isterseniz, konumuza hazırlık olması açısından, 19 Ağustos 1995 günü Posta’da yazdığım bir yazıdan çok kısa bir parçayı birlikte okuyalım.
Yapı ve Kredi Bankası reklamlarındaki Bay Pardon ve kız arkadaşının Kentbank reklamlarına transfer olmasının ardından bakın neler yazmışım:
“Türkiye’de son yıllarda işlerin nasıl döndüğünü gösteren bir aynaydı Kentbank reklam kampanyası.
Bu ayna sayesinde bakın neleri, yeniden gördük.
Uyanıklık ve açıkgözlük sayesinde herkesi atlatıp, bir anda köşe olabilirsiniz. Bu uğurda gerektiğinde başkası tarafından yaratılan değerlere rahatlıkla el koyabilirsiniz.
Ortalık yerde cereyan eden bu “gasp” karşısında, kamuoyundan yükselecek tek ses buna tepki göstermek yerine, “helal olsun adamlara” olacaktır.
Bu ülkede herşeyin satılık olduğunu, parasını bastırdığınızda istediğinizi yapabileceğinizi göreceksiniz.
Başarıya ulaşmak için çalışmaktansa, hazırlopçuluğun ve kolaycılığın daha geçerli olduğunu da anlayacaksınız…
Ama en acı tarafı, 350 milyar lira harcanan bir kampanyada, bu kadar paraya rağmen yeni bir şeyler yaratılabilineceğine inanılmadığını, hatta yaratıcılıktan öcü gibi korkuluğunu da göreceksiniz.
Bütün bu olumsuzlukların yanında Kentbank sayesinde çok önemli şeyleri de görmemiz mümkün oldu.
Aslında ürünün, reklamdaki gerçekçiliğin, konseptin, duygunun yani sonuç olarak yaratıcılığın herşey demek olduğunu ve bu değerler karşısında uyanıkların elindeki 350 milyar liranın hiç bir değerinin olmadığını gördük…
Demek ki paranın gücü 1995 Türkiye’sinde bile herşeyi yapmaya o kadar yetmiyormuş.”
Bana aylar önce yazdığım bir yazıyı yeniden hatırlatan olay, Fanatik Gazetesi reklamlarının başlamasından sonra karşılaştığımız -en hafif deyimle- “ticari ahlak dışı” olaylar oldu.
Fanatik, Türkiye’de holiganizme karşı taraftar sıcaklığının yükseldiğini düşündüğümüz bir döneme damgasını vurmak üzere hazırlandı.
Herkesin içinde gizli bir fanatik bulunduğunu, bunun doğru yönlendirilirse hayatımıza renk katan şeylerden biri olacağını düşündüğümüz için gazetemizin adını Fanatik koyduk.
Güzel Sanatlar & Bates Reklam Ajansı’nın yaratıcı kadrosu, hazırladığı reklam kampanyası ile Fanatik adına hayat verdi.
Tüm Türkiye büyük bir beğeni ile genç Türk yaratıcılarının harika kampanyasını dili tutulmuşçasına izledi.
Fanatik de bu reklam kampanyasını hak eden bir gazete oldu. Arkadaşlarımın fedakar çalışmalarıyla, Türkiye spor medyası yepyeni bir ürüne kavuştu.
Türk basınında 10 yıllık geçmişi ile zamanın “yükselen değerlerinin” savunucusu olan Sabah Gazetesi bu kampanyayı kendi spor gazetesi Taraftar için taklit etmekte tereddüt etmedi.
Sabah, uyanıklığın ve köşe dönmeciliğin bir erdem sayıldığı, parasını verdiğinde istediğin herşeyi yapabileceğin, hatta başkaları tarafından yaratılan değerlere de el koyabileceğin, koyamazsan taklit edebileceğin bir değerler sisteminin savunucusu. Bu sistemin cilalanmış adı da “yükselen değerler” oluyor.
Bu yüzden de Sabah’ın bunu yapmasına doğrusunu isterseniz hiç şaşırmadım.
Beni şaşırtan, Türkiye’nin en büyük reklam ajanslarından birisi olan Cenaajans’ın, Fanatik reklamlarını kopyalarken ne meslektaşlarından ne de kamu oyundan hiç çekinmemesiydi.
Benim tanıdığım Nail Keçili, yakın arkadaşı da olan Dinç Bilgin’e “Kusura bakmayın ben bu işte yokum. Size de bunu yakıştıramam” demeliydi.
En azından geçmişte yine birlikte yaşadığımız bir olayı hatırlayıp böyle davranmalıydı.
Belki sizler de hatırlayacaksınız. Bundan 2 yıl önce Spor Gazetesi’ni çıkarıyordum.
Gazetenin Adam Tanıtım tarafından hazırlanan mükemmel reklam kampanyasının oyuncuları, tıpkı Kentbank olayındaki gibi, bir gecede Sabah’ın o zamanki spor gazetesi Foto Maç’a transfer edildiler.
Bizim kampanyamızı kendi gazeteleri Foto Maç için kopya ettiler.
Ama sonuç onlar için yine hüsran oldu.
O tarihte Spor, Foto Maç’tan bir misli daha fazla satmaya devam etti.
Bugün de aynı şey oluyor.
Türk halkı yaratıcılığa değer verdiğini, kopyacılıktan hoşlanmadığını Fanatik gazetesini daha çok satın alarak gösteriyor.
Daha doğarken reklamlarıyla fikir hırsızı olan Taraftar Gazetesi’ni de almıyor.
Yani bir kere daha 1995 Türkiye’sinde paranın herşey demek olmadığı, yaratıcı fikrin ve emeğin en yüce değer olduğu kanıtlanıyor.
Fanatik Gazetesi’ni bütün bunları bir kez daha görmemizi sağladığı için çok seviyorum.