Geçen hafta epeyce uzun bir süredir yapmadığımız bir işi yaptık ve eşimle bir bara gittik. Aslında buna gittik demek de pek doğru değil. Götürüldük!
Fanatik’in reklam filmini yaratan arkadaşlarla birlikteydik.
Biz bara girdiğimizde saat dokuz civarındaydı. Etrafta in-cin top oynuyordu.
Sonradan gördük ki İstanbul’da barlara gitmek için insanlar saatin geceyarısını vurmasını bekliyorlarmış.
Bunun da iki geçerli nedeni olduğunu ertesi gün anladım.
Bir kere herkes oraya yemeğini yiyip geliyor. Benim gibi yemek işini barda halletmek isteyenler ise ertesi günü zehirlenmiş bir şekilde geçiriyorlar.
İkincisi gecenin ancak o saatinden sonra eğlence başlıyor. Çalgıcılar, şarkıcılar, Sinderella gibi hayatlarını saatin gece yarısını vurması üzerine kurmuşlar.
Biz eşimle birlikte o kadar insanın nasıl olup da birbirinden habersiz ortaya çıkıp o sakin yeri bir belediye otobüsünün sahanlığına çevirdiklerini anlamaya çalışırken müzik başladı.
Birden bire kendimi bir Benedikten manastırında ayine gelmiş zannettim.
Sahneye çıkan iki şarkıcı kızın tıpkı çileye yeni girmiş bakire rahibeler gibi siyahlara bürünmüş olmaları ve traş bıçağı değmemiş sakallarıyla ortodoks papazları andıran orkestra üyeleri değildi böyle düşünmemin nedeni.
Bir köşede sfensk gibi duran barın sahibi Tefo da baş rahip olmalıydı! Eğer biraz içkili olsam, saçsız başıyla onu da Papa ile karıştırabilirdim.
Bütün bu yanılsamanın kaynağı, ciğerlerimin içinde çalınıp söylendiğine bugün rahatlıkla yemin edebileceğim volümdeki şarkıydı.
Bir uzay mekiğinin fırlatma roketinin içinde olsam ancak bu kadar etkilenebilirdim sesten.
Gürültünün içinden melodiyi süzüp, ne söylendiğini daha iyi anlamak için biraz gayret sarf etmem gerekti.
Carmina Burana dinlemekte olduğumuzu o an anladım.
Carmina Burana, 13. Yüzyılda Benedikten rahiplerinin derlediği; eğlenceyi ve şenlikleri öven, din dışı şarkılardan oluşan tarihi bir koleksiyona verilen ad.
Hitler’e sempati duyduğu için benim sempatimi asla kazanamayacak olan Cari Orff, işte bu şarkıların sözlerini kullanarak bir beste yapmış. O da aynı adı taşıyor: Carmina Burana!
Sözleri esas olarak din dışı olmakla birlikte melodinin genel yapısı, basit ve tek düze seslerden oluşması, insanda bir ayine katıldığı sanısını yaratıyor.
Carmina Burana’nın bir barda seslendirilmesi kadar ilginç olan bir başka yönü de bar müşterilerinin bu durumu hiç yadırgamayıp, aksine el çırparak, ıslıkla vs. şarkıya eşlik etmeleriydi.
Hele şarkının bitiminde çoğunun ayağa fırlayıp “brava” diye bağırmalarını da duyunca, Türklerdeki sanat sevgisinin ne boyutlara ulaştığını görüp, gözlerimin yaşarmasını engelleyemedim.
Tanrım sonunda bana bu günleri de göstermişti işte.
FM istasyonları icat olmadan önce radyoda ne zaman batı müziği çalınsa, hafif ya da klasik ayrımı gözetmeden “çıt” diye kapatan şoförlere nasıl kızdığımı hatırladım.
Klasik müziğin “gıy gıy” diye aşağılandığı, klasik müzik seven bizim gibilere pek hoş gözle bakılmadığı, en azından bunun bir ukalalık sayıldığı günler geride kalmıştı işte..
Yüz kadar Türkün, bir barda, sigara dumanı, bardakta buz şakırtısı, tabakta çatal tıkırtısı arasında klasik müzik ile eğlendiğine de tanık olmuştum en sonunda.
Şarkı bitince eşime, “hadi,” dedim, “biz kalkalım”..
Bütün Türk kadınları gibi ilk önce karşı çıktı: Niye?
Ona dedim ki, “Biz Fırtınalar’ı dinlemek istiyorduk. Oysa burada hava bambaşka. Buraya yakışmıyoruz”..
Utançtan başımız önde bari terk ettik!
Bir terslik yok mu?
Hürriyet, okuyucularına Çin mucizesi zayıflama sabunlarından üç tane birden veriyor.
Sabah da yine kupon karşılığı aynı sabunun bir değişik markasından yine aynı miktarda dağıtıyor.
Buraya kadar herşey bizim ülkemiz için normal.
Sabah, sabunları Hürriyet yazarı Serdar Turgut’u kaynak göstererek övüyor.
Hürriyet’in bu konudaki başvuru kaynağı ise Sabah yazarı Mehmet Barlas.
Size de bir gariplik var gibi gelmiyor mu?
Niye gazeteler kendi yazarlarını değil de rakip gazetenin yazarını kendilerine tanık gösteriyorlar?
Acaba “bizim yazarımıza kimse inanmaz” diye mi düşünüyorlar?
Yoksa böyle yaparak birbirlerine “gol” attıklarını mı hesaplıyorlar?
Ne dersiniz, hangisi doğru?