Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Oyun içinde oyun

Posta’yı eskiden beri okuyan okuyucularımız hatırlayacak­lar. Aylar önce, basındaki promosyon sahtekarlıklarına karşı büyük bir savaş başlatmıştık.

Dolandırıcı, o günlerde “aç kazan-tak kazan” kılığında dolaşıyordu.

Uyarılarımız etkisini kısa sürede gösterdi. Türk okuyucusu bu numa­rayı yutmadığını o zavallı gazeteyi al­mayarak gösterdi.

Yine aylar önce, kim olduğu ne olduğu pek bilinmeyen bazı gazetele­rin kuponlu promosyonlarına dikkat­leri çekmiştim.

Ancak okuyuculara yapılan teklif o kadar cazipti ki, 1 milyon 100 bin kişi bu hayalin peşine takılıp televiz­yon kuponu kesmeye başladı.

Akşam Gazetesi kupon yayınla­maya başladığında, bu işin olamaya­cağı yazıldı-çizildi.

Fatih Altaylı bunun üzerine Meh­met Ali Ilıcak’ı karşısına çağırdı ve bu işi nasıl yapacağını sordu.

Cevaplar tatmin edici değildi. An­cak akıllarda şu söz kaldı: “Ben gaze­temin fiyatını normal seviyesinde tu­tarak bu televizyonları vereceğim.”

Söylenenlerin doğru olmadığının anlaşılması için çok beklemek gerekmedi. Akşam satış fiyatını önce 25 bin, sonra 30 bin, sonra da 40 bin liraya çıkarttı.

Oysa aynı sayfa sayısındaki Posta şu anda 10 bin lira.

Şimdi diyecektir ki, “Posta maliye­tinin altında satılıyor, ben buna mecbur değilim.”

Evet, doğrudur. Posta şu anda maliyetinin altında bir fiyatla okuyu­cuya ulaştırılmaktadır. Bu, Doğan Yayıncılık Gurubunun bir politikası gereğidir.

Aydın Doğan, gazete fiyatları arttığı için gazete alamayan insanlara gazete ulaştırabilmek amacıyla böylesine kaliteli bir gazete­yi 10 bin liraya satarak belirli bir za­rara katlanmaktadır.

Aynı fedakarlığı başkalarından, hele hele Mehmet Ali Ilıcak’tan bek­lemeye de hiç hakkımız yoktur.

Ancak Posta ve Akşam ile aynı sayfa sayısında olup 15 bin liraya sa­tılan Takvim ve Meydan gazeteleri var. Onlar zarar etmiyorlar. Ayrıca televizyon promosyonu yapan Bugün ise 20 bin liradan satılıyor.

Demek ki burada haksız bir ka­zanç var.

Halkı göz göre göre kazıklamak niyeti var.

Mehmet Ali Ilıcak’ın hesabı ortada.

Bugün bir televizyonun bandrol ve vergileri hariç maliyeti (Bandrol ve KDV’yi de televizyonları dağıtırken okuyucudan ayrıca alacaklar) 130 dolar civarındadır.

Akşam’ın kupon yayınına başladığındaki tirajı ise 1 milyon 100 bin küsurdu. Yuvarlak hesap 1 milyon televizyonun maliyeti 130 milyon do­lar tutar.

130 milyon doların Türk parasıyla karşılığı kabaca 6,5 trilyon lira eder.

Bu paranın gazete satışı ile sağlanabilmesine imkan yoktur.

O zaman okuyucu, yavaş yavaş gazeteden kaçırılmalıdır.

Hızlıca kaçırılması istenmez, çünkü o zaman paralar, Meh­met Ali’nin tabiriyle söğüşlenemez.

Bunun iki yolu vardır.

Birincisi gazeteye zam yapmak. Gazetenin fiyatı arttıkça bazı okuyu­cular bu fiyatı ödeyemeyeceği için daha önce ödediği paraları Mehmet Ali’ye bırakarak gazete almayı terkedeceklerdir.

İkincisi ise dağıtımın kısılması ve bazı yerlere eksik gazete gönderilme­sidir.

Türkiye’de gazeteler yüzde 9 ile 12 arasında değişen iade oranlarıyla satılırlar. Posta, Hürriyet, Milliyet, Sabah gibi büyük gazetelerle, Takvim, Bugün gibi küçük gazeteler bu ortala­madaki bir iade oranıyla çalışırlar.

İade oranları bu rakamların altına düştüğünde gazete “yok satıyor” de­mektir.

Yapılacak iş ertesi gün tirajı aç­mak, bir gün önce gazete bulamadığı için kuponu kaçıran okuyucuya da yedek kupon vermektir.

Bütün gazeteler böyle yaparlar. Bir tek uyanık Mehmet Ali’nin Akşam’ı hariç!

Akşam gazetesi yüzde 3 ile 7 ara­sında bir iade oranıyla satılıyor. Yani “yok” satıyor. Yani ertesi günü tirajı­na arttırması ve gazete bulamayanlar için yedek kupon vermesi gerekiyor.

Oysa Akşam tam tersini yapıyor. Baskı sayısını arttırmayı bırakın, her gün biraz daha azaltıyor.

Geçen hafta toplam tirajındaki azalma beş günde tam 90 bin adetti.

Yani geçen hafta, daha önce gün­lerce kupon kesmiş ve paraları Meh­met Ali’ye kaptırmış 90 bin Türk va­tandaşı Akşam bulamadığı için eksik kuponla ortada kaldılar.

Aslında bunlar şanslı vatandaşlar. Zarardan erken döndükleri için karlı çıktılar.

Ama her gün böyle binlerce kişi parasını Akşama kaptırıyor.

Bunu önleyecek yasal düzenle­meleri yapmak da herkesten önce Tansu Çiller’in işi.

Bakalım Tansu Hanım, Akşam’cıların milleti sömürmesini nasıl önle­yecek?

Bakalım yalı komşuluğu mu ağır basacak, vatandaş sevgisi mi?