Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Pencereler açıkken, kapı kilitli kalabilir mi?

Fıkrayı Üzeyir Garih’ten naklen anlattılar. Temel, uluslararası bir toplantıya katılmak için yurt dışına gitmiş. Toplantının konusu iletişim ve ileri teknoloji.

Konuşmalar sürerken bir telefonun çaldığı duyulmuş. Amerikalı, bir parmağını ağzına bir parmağını da kulağına doğru tutarak telefona cevap vermiş. Sonra da açıklamış: “Bu son buluş. Bir parmakta alıcı, diğerinde verici var. Artık böyle konuşuyoruz.”

Konuşmalar devam etmiş. Derken bir zil sesi daha.. Japon mırıl mırıl konuşmuş. Sonra da açıklamış: “Bu da bizim yeni telefon sistemi. Bir dişimde alıcı, bir dişimde de verici var.”

Konuşmalar devam etmiş. Toplantıya katılan Temel, öğlen yediği fasulyenin de etkisiyle biraz seslice gaz kaçırmış. Herkes donmuş, kalmış. Temel bozuntuya vermemiş: “Bir faks geçtum da!..”

Yepyeni bir pencere

Bütün dünya tam bir buçuk yıldır bugünü bekliyor. Bugün, Bill Gates’in en yeni bilgisayar programı Windows(Pencere)-95 piyasaya sunuluyor.

Dünyanın dört bir yanındaki gazeteler ve televizyonlar aylardır bu programdan ve onun yaratıcısı “dahi” Bill Gates’den söz ediyorlar.

Bill Gates, bundan 20 yıl önce, cebinde beş parası olmayan, ancak, dünyanın nereye gittiğini gören genç bir adamdı. 25 yaşındaydı.

Bir arkadaşı ile birlikte kişisel bilgisayarlarda kullanılacak ilk “basic” programını yazdığında, bilgisayarları insanların günlük hayatlarına sokan bir kapıyı açtığının farkındaydı.

Aradan geçen 20 yıldan sonra Gates, bugün Amerika’nın en zengin adamı olarak tanınıyor. Kurduğu Microsoft şirketinin geliştirdiği bilgisayar programları, kişisel bilgisayarları (PC) artık günlük yaşamın her alanına sokmuş durumda.

Bu sayede “bilgi, tüm insanlığın malıdır” diye düşünenlere artık “ütopyacı” gözüyle bakılmayacak.

Gates ve rakipleri “bilgi”nin gerçekten de tüm insanlığın ortak malı haline geleceği bir dünyayı adım adım hazırlıyorlar.

Türkiye’nin yeri

Hafta başında elime geçen bir Amerikan bilgisayar dergisinde gördüklerim, Türkiye’nin yeniden kurulmakta olan bu dünyadaki yerinin ne olduğu sorusunu kendine sormama yol açtı. “Küresel olarak bilgi aktarımını ve yayınlanmasını sağlayan bir araç” olarak tanımlanan İnternet ile dünya artık çok küçüldü.

İki gün önceki Posta’da çok önemli bir haber vardı. İnternet’i, evlerimize tıpkı kablolu tv aboneliğine benzer bir sistemle getirecek bir girişimde bulunmuş Türk Telekom şirketi.

Bu şu demek. Evinizde oturduğunuz yerde Amerika’nın herhangi bir üniversitesindeki dersleri canlı olarak izleyebilirsiniz.

Aradığınız herhangi bir bilgi için, önünüze serilecek kaynak sayısı tüm dünya kütüphanelerini kapsayacak kadar geniş olacaktır.

Internet aracılığıyla yeni fikirleri öğrenmek, son gelişmeleri takip etmek de son derece kolay olacak.

Ankara’da oturup, kanunlar ve yasaklarla memleketi yönetmek artık mümkün olamayacak.

Her türlü bilgiye anında ulaşabilen Türk insanı, kendisinden neden bazı şeylerin saklandığını araştırmaya sorgulamaya başlayacak.

Bill Gates, Windows-95’in Internet’e girişi çok kolaylaştırdığını söylüyor. Hafta başında gazetelerde yayınlanan makalesinde de “Şirketler şimdiden Internet’e bağlanmaya başlamalıdır. Microsoft şirketinin içinde etrafınıza bakıp, ‘burada yaratıcılığı destekleyen tema nedir?’ diye sorduğunuzda yanıtın herhangi bir şeyden önce Internet olduğunu göreceksiniz” diyor.

Türk şirketlerinin geleceğin bilgi dünyasında yerlerini almak içi ne kadar hazır olduklarını bilemiyorum.

Ama eminim ki, onlar şu bizim köhnemiş devlet düzenimizden ve siyasilerimizden çok daha fazla hazırlar.

Gelecekte dünyayı Bill Gates gibi bilgi ağına ve iletişim kanallarına sahip olanlar yönetecekler.

Gates’lerin ve bilginin hakim olduğu bir dünyada bizim “Müzmin aday Deniz”in, Anamız-bacımız’ın, Baba’nın, makosenlerini giymeye hazırlanırken grip olup pijama giymek zorunda kalan “geç kalmış” Cindoruk’un esameleri bile okunmayacak.

Türkler, kapılarına asılan 8. madde ve benzeri kilitleri dünyaya açılan pencereleriyle aşacaklar.

Ama korkarım ki, vakit hepimiz için çok geçmiş olacak. Acaba o zaman Üzeyir Bey’in fıkrasındaki Temel gibi, “durum vaziyetini kurtarmamız” mümkün olacak mı dersiniz?