Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

‘Sahapsız Melmeket’ten manzaralar

Erzurum’un köylerinden biri… İki yaşlı nine, pencerenin önünde oturmuşlar, kıtlama çay içiyorlar.. Dışarıda lapa lapa kar yağıyor.. Vakit ilerledikçe karın da hızı artıyor, tipiye dönüşüyor. Dışarıda biriken kar artık diz boyuna varmıştır.

Ninelerden biri dışarıdaki manzaradan gözlerini ayırmadan “biraz daha yağarsa adam boyunu aşacak” diyor. Öbür nine iç çekiyor: “N’apacaksın.. Sahapsız melmeket!”

Yolunuz hiç Şile taraflarına düştü mü, bilmiyorum.

Bana soracak olursanız İstanbul gibi bir dünya metropolünün hemen yanı başında, nasıl olduysa ayakta kalabilmiş bir doğa cennetidir bölge.

Beykoz’dan Şile’ye doğru inen çeşitli yollardan bir tanesine saparsanız, sık sık kartpostal manzaralarıyla karşılaşırsınız.

Sık meşeliklerle çevrili küçük köyler görürsünüz. Bakımlı tarlalara, çalışkan insanlara rastlarsınız.

İşte bu bölgede yer alan küçük bir köy ahalisinin başına gelenler, memleketin değilse bile, memleketimizin insanlarının sahipsizliğini gözler önüne serdi.

Gözü yaşlı ninelerin, gelinlerin, çocukların başına gelenler, Türk insanının sorununun, kendisini terk eden yöneticiler olduğunu bir kez daha gösterdi.

1992 yılının nisan ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şile’ye bağlı Karakiraz köyünü çöp dökme alanı olarak ilan etti.

Aynı yılın eylül ayında Orman Genel Müdürlüğü, bu alanın çöplük yapılmasının sakıncalı olduğuna ilişkin bir rapor yazdı. DSİ de çöplüğün barajların su toplama havzasında olduğunu, insan sağlığı açısından bu havzanın dışına çıkarılması gerektiğini bildirdi.

1994 yılının mart ayında İdare Mahkemesi, projeye ilişkin idari kararları tespit etti. Arazi tahsisiyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Büyükşehir Belediyesi’nin bu karara itirazını mahkeme kabul etmeyince, Orman Bakanlığı da arazi tahsisini iptal etti.

22 Temmuz’da Orman Muhafaza Memurları çöp dökme işlemini durdurdular. Yöre halkı mahkeme kararlarına rağmen çöp dökümü devam ettiği için eylem yaptı. Köylü, çöp kamyonlarının yolunu kesti.

24 Ağustos akşamı ve 25 Ağustos sabaha karşı çevredeki askeri birliklerden takviye de alan belediye zabıtaları köylüleri döverek yolu açtı.

Köyün bütün ahalisi sopadan geçirildi.

Evet sevgili okuyucular!
Ram dört tane mahkeme kararına, bakanlığın çöp dökme iznini ve arazi tahsisini iptal etmesine rağmen, “zorbalar” arkalarına askerin ve devletin de desteğini alarak bildiklerini okumaya devam ettiler.

Seslerini duyurmaya çalışan yaşlı-genç kadınları, çocukları yerlerde sürüklediler, dövdüler.

Baba neredeydi?

Karakiraz Köyü’nün hakkını araması gerekenler neredeydi?

Basın görevinin başındaydı. Gazeteler ve televizyonlar bu haksızlığı yansıtmakla görevlerini yaptılar. Zaten güçleri daha fazlasına yetmezdi.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “benim köylüm” dayak yerken Bişkek’te Manas Destanı’nın 1000. yıl kutlamalarındaydı. Döndüğü zaman da Hüsam Bey ve Tansu hanım ile gizli görüşmeler yaptı.

TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Amerika’ya karşı “ne erkek adam” dedirtecek bir mektup yazmak ve Tansu hanımın başına çorap örmekle meşguldü.

Başbakan Çiller, İstanbul’a kadar gelmiş olmasına rağmen olayla ilgilenmedi. Türbe gezip dua etti.

Koalisyon ortağı CHP’nin Genel Başkanı Hikmet Çetin, genel başkanlığı elinden kaçırıyor olmanın telaşıyla zaten kayıp.

Son “sünni ve Türk” CHP İl Başkanı ve arkasındaki adam kulis peşindeydi. Kadıköy delegeleri ile uğraşırken Karakiraz köyü muhtarına ilgi gösteremezlerdi.

Ama muhalefet lideri Mesut bey, “uçak kabadayısı” Şadi Bey’i savunurken Karakirazlı’ları düşünemezdi.

Vali malum. Randevu bir vermedi. Karakiraz köylüleri eğer bir “kokteyl prolonje” düzenlemiş olsalardı, eşi ve kızlarını da alır, oraya koşardı, ama bu çöp işine fazla takılmadı.

İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Bey yine İstanbul’da değildi. Zaten seçildiğinden beri Anadolu turnesindeydi.

Olayı anlatan muhabirlere göre, Karakirazlılar dayak yerlerken içlerinden biri “Adalet yok mu” diye bağırmış. Dayakçı Belediye zabıtalarından biri de onu yanıtlamış: “14 numarada çalışıyor!”

İşte size “sahapsız melmeket”ten bir köy manzarası… Hem okuyun, hem ağlayın!