Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu seksi kadın terkedilir mi?

Yazının başlığını okur okumaz Deniz Baykal’a ya da Mesut Yılmaz’a yönelik bir soru sorduğum aklınıza geldiyse, bunu unutun!

Yazımın -en azından şu anda bulunduğunuz satırlarında- ne Deniz Beyle, ne Mesut Bey’le, ne de tek başına bırakıp gittikleri Tansu Hanım ile bir ilgisi yok.

Soru Milliyet Gazetesi’ne ait. Ünlü pop grubu Inxs’in solisti Michael’ın sevgilisi top model Helena Christensen’den ayrılmasına ilişkin haberin başlığı olarak kullanılmış.

Müziğe ve biraz da top modellere meraklı olduğum için haber ilgimi çekti.

Haberin popçuları ilgilendiren bir yönü de Michael’in yeni sevgilisi Paula Yates’in, şarkıcı Bob Geldof’un hali hazırdaki nikahlı eşi olmasıydı.

Burada imkanım olmadığı için fotoğraf veremiyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim, Helena ne kadar güzelse, Paula da o kadar çirkin bir kadın.

Zaten Milliyet de sanıyorum bu çelişkiden yola çıkarak başlığını atmış.

Haberi yazan hanım oldukça genç ve tecrübesiz olmalı.

Bu nedenle genç meslektaşımı bu konuda aydınlatmayı, bu arada da günümüzün siyasi olaylarına da şöyle bir dokunmayı görev bildim.

Aşkın teorisi ile uğraşanlar, bir erkek üzerinde hemen hemen her kadının belirli bir çekme etkisi yarattığını söylüyorlar.

Ancak erkeklerin buna rağmen yine de kendileri için özel – belirli bir kadınla birlikte olmayı seçmeleri, bu çekme etkisine karşı koyan bir kuvvetin varlığı ile açıklanıyor.

Erkeği, başka cinsel çekilmelere karşı koruyan bu kuvvetin adı aşk! Son günlerdeki favori düşünürüm Gasset’e göre sevgi, ayrıntılarla beslenerek küçük küçük adımlarla ilerliyor.

İlgisiz bir adam, güzelliği yüzün ve bedenin belirli çizgilerinde ararken, aşık için böyle bir şey söz konusu değil.

Seven insan için, sevilen insanın mimarisi önemli değildir. Onun gözünde, bu çizgiler silinmiştir. Aşık, gerçekten içtenlikliyse güzelliği birbiriyle ilgisi olmayan küçük şeylerde bulacaktır.

Gözlerin renginde, dudakların bükülüşünde, sesin tonunda, elinin bir hareketinde, saçının bir büklümünde…

Erkekler sanılanın aksine her zaman plastik açıdan en güzel olan kadına aşık olmazlar.

Erkeklerin aşk ateşi, parmakla gösterilen resmi güzellere yönelmez.

Olağanüstü güzellik, erkeklerin çoğunluğunun bir kadını çekici bulmalarına da engel olur aslında.

Bir yüzün aşırı mükemmellikte olması o yüzün sahibini nesnelleştirmeye ve bir estetik nesne olarak zevkle seyretmek üzere ondan uzaklaşmaya iter bizi.

Güzellik kraliçeleri ve sevgilileri alınmasınlar ama, “resmi güzellere aşık olanlar ancak alıklar ve bakkal çıraklarıdır” diyor Gasset.

Evet sevgili okuyucular.

Görüyorsunuz vaktiyle atalarımızın “gönül ota da konar, yoka da” diyerek en basit şekliyle özetleyebildiği konu için satırlar su gibi akıp gitti.

Bu arada esas konumuzu atlamamıza da ramak kaldı. Bu yüzden çirkin erkeklere aşık olan güzel kadınları teselli edecek satırlarımı da daha sonraya bırakıyorum.

Deniz Baykal ve Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller arasında geçenleri yalnızca siyasal açıdan değil, psikolojik bakımdan da incelemeye değer buluyorum.

Türk toplumunun maço değerlerinin etkisi altındaki liderlerin, dünyalar güzeli Helena’yı terk eden şarkıcı gibi, Tansu Hanım’ı terk ettiklerini düşünüyorum.

Her iki erkek liderin de toplantılardaki davranışlarına hakim olan temel öge, karşı tarafın kadın olması.
Deniz Bey zaten “gözlerinin içine bakarak” Tansu Hanım’ı anlamaya çalıştığını açıklamıştı.

Tek derdi vardı, kendi yandaşlarına “O da Karayalçın ve Çetin gibi kadının bir hareketine tav oldu” dedirtmemek!

Mesut Yılmaz’ın olaylı biten toplantı sırasındaki davranışlarına hakim olan etken de yine aynı duyguydu: Kadına teslim olmamak!

Bu yüzden bir başka erkek liderle otursa tatlı tatlı tartışabileceği bir durumda, “ben sizin öğrenciniz değilim” diye ayağa fırladı.

Bu yüzden az konuşması ve ciddi tavırlarıyla tanıdığımız Mesut Yılmaz gitti, yerine mahalle kahvesinde karısıyla kavgasını anlatan adamın ruhu geldi.

Türkiye’nin geleceğini teslim almaya hazırlanan liderler, karşılarındaki kadının, kadınca hareketlerine tav olmuş gibi görünmemek için önlerindeki köprüleri bile atmaktan çekinmediler.

Sonuçta onlar erkekliklerini kanıtladılar, biz hükümetsiz kaldık!