Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Suudiler’in hepsi sapık mı?

Dünkü gazetelerde Suudi Arabistan’dan gelen yeni bir yasak haberi daha vardı. Buna göre Suudi Arabistan’da yaşayan kadınların topuklu ayakkabı ile dolaşmaları artık yasaklanmıştı.

Yasak kararının sebebini müftü hazretleri şöyle açıklıyordu: “Topuklu ayakkabı giyen kadınlar, bu davranışları ile erkeklerin dikkatini çekiyorlar, erkekleri tahrik edip günaha sokuyorlar!”

Bu karar üzerine Suudilerin ellerinde uzun sopalarla dolaşan ünlü şeriat polisleri sokaklarda topuklu ayakkabı giyen kadın aramaya çıktı. Eğer ellerine topuklu ayakkabı giyen bir kadın geçirirlerse, cezası herkesin önünde bu uzun sopalarla dövülmek olacaktı. Aynı cezayı, kadının bu ayakkabıları giymesine göz yuman babası ya da kocası da çekecekti.

Haberin devamında avın başarılı olup olmadığını belirten her hangi bir bilgi yok.

Suudi Arabistan, kadınlara yönelik bu tür yasakların en yaygın olduğu ülkelerden birisi.

Kadınların otomobil kullanmaları dahi yasak.

Otomobil kullanan bir kadının, bir erkeği nasıl tahrik edebileceği konusunda bir fikrim yok, ama inanın bu bile dini gerekçeler arkasına saklanan bir yasak olarak varlığını koruyor.

Suudi Arabistan’da geçerli yasakların temelindeki mantık, kadınların bir şeytan olduğu ve insanı (insan derken masum erkekler kastediliyor elbette) her an günaha sokabileceği…

‘Potansiyel fahişe’ muamelesi
Artık, bu nasıl bir erkekse, her şeyden nem kapıyor ve tahrik oluyor.

Topuklu ayakkabı giyen kadın görüyor tahrik oluyor. Otomobil kullanan kadına rastlıyor tahrik oluyor. Pembe çarşaf giyen kadınla karşılaşıyor tahrik oluyor.

Tahrik olması için kadınların her hangi bir şey yapması gerekmiyor.

O anda ortamda bulunmaları bile Suudi erkeğinin tahrik olmasına yetiyor. Adamlar, sanki insan değil her an emre hazır elektrikli vibratör gibiler.

Şimdi böyle bir erkeğin nasıl bir yaratık olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Onların yerine kendimi koyuyorum, utançtan kulaklarıma kadar kızarıyorum.

Kadınlar açısından durum daha da utanç verici.

Kadın, Suudi yönetimince her an bir günah işlemeye ve işletmeye hazır bir varlık olarak görülüyor.

Neredeyse “şeytan”la eş tutuluyor.

Onların gözünde tüm kadınlar “potansiyel fahişe”.

İktidar için islamı kullanıyorlar
En ufak bir şey bile onların içindeki bu potansiyeli harekete geçirmeye yetiyor!

Benzeri bir anlayış, totaliter ideolojiye sahip diğer islam ülkelerinde de var.

Nüfusunun çok büyük bir bölümü müslüman olan Türkiye’de ise böyle bir şey olmuyor.

Biz Türk erkekleri demek ki diğer müslüman erkeklere göre biraz daha eline, beline sahip insanlarız.

Aynı şekilde kadınlarımız da demek ki daha terbiyeli. Topuklu ayakkabı giyerek ne bizi azdırabiliyorlar ne de böyle bir niyetleri var.

Öyleyse sorun ne islamda ne de İslama inanan insanlarda.

Sorun, islamı kendi totaliter rejimlerini korumak için bir “yasaklar sistemi” haline getirmek isteyenlerde.

Yasaklar ne kadar yaygınlaştırılır, korku ne kadar topluma hakim kılınırsa, kendi iktidarlarını o kadar rahat koruyabileceklerini düşünüyor olmalılar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 1. İstanbul Uluslararası İslam Düşüncesi Konferansı adı altında bir toplantı düzenledi.

Dünyanın dört bir yanından islam düşünürlerini buluşturdu.

Çok önemli konuşmalara sahne olan bu toplantıları ne yazık ki günlük işlerden vakit bulup izleyemedim.

Umarım, Recep Tayyip Erdoğan, bu konferansta yapılan konuşmaların ve tartışmaların bir kitap halinde toplanmasını emreder. Böylece daha geniş bir kitle bu konferansın tartışmalarından yararlanabilir.

Toplantıya katılan gazetecilerin notlarından izleyebildiğim kadarıyla, islam düşünürlerini de en çok meşgul eden konu, modernizm ile islamın nasıl biraraya gelebileceği.

“Modernizm asla bize bulaşmamalı” diyen Şeyh Abdülkadir es-Su-fi gibi Arap düşünürlerin yanı sıra, Ali Bulaç gibi modernizm-islam ilişkisine bir “meydan okuma” olarak yaklaşan islamcı Türk düşünürleri de var.

İranlı düşünür Prof. Abdülkerim Suruş’un söyledikleri ise özellikle ilginç.

Bir islam reformcusu olarak tanınan Suruş, islamın batı taklitçiliğini reddinin, tümüyle bir uygarlığı red anlamına dönüşmemesi gerektiğini savunuyor.

Suruş, “baskı altındaki inanç, gerçek bir inanç değildir. Özgür düşünmenin temeli ise demokrasidir. İslami demokrasi, çağın gelişmelerinin etkisi altında yeni tefsirlere ve yorumlara uğrayarak şekillenir. Değişmez bir yorum yoktur. İslamiyet, totaliter bir ideoloji halinde savunulursa, modern bir ideoloji olamaz” diyerek çok önemli bir gerçeğe işaret ediyor.

İslami dirilişe engel
İslamcı kesim tarafından çok sözü edilen “islami diriliş”in önündeki en büyük engeli de bu totaliter yaklaşımlar olarak görüyor.

Türkiye’nin bu alandaki deneyimleri, islam uluslarının gelecekleri açısından da çok önem taşıyor.
İslam ülkelerini bugünkü geri kalmışlık düzeyinde tutan şeyin, islamın belirli grupların iktidarı için bir “öcü” gibi kullanılmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Ve günümüzdeki asıl hesaplaşmanın “inananlar” ile “inanmayanlar” arasında değil, “islamı çağın gereklerine göre yaşamak isteyenler” ile “islamı kendi totaliter rejimleri için bir araç gibi görenler” arasında olacağına inanıyorum.