Tansu Çiller’in elbiseleri
Son zamanlarda bazı gazetelerin eklerinde ve bazı dergilerde ilgimi çeken bir tartışma yer alıyor. Odak noktasında hafif müziğimizin üç hanım sanatçısının yer aldığı bu tartışma aslında bir tür yarışma.
Ayşegül Aldinç, Sibel Tüzün ve Candan Erçetin arasındaki bu hayali yarışmanın her birinde şarkıcı hanımlardan biri “en seksi” seçiliyor.
Bu garip yarışmanın benim ilgimi çeken yönünü ise, bu üç hanımdan üçünün de “seksiliği” kendileri için uygun bir tarif olarak görmemeleri oluşturuyor.
Üçü de, kendilerini asla seksi bulmuyorlar. Ama bu istemedikleri rol, onlara zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Tam tersine onlar dış görünüşleri ile değil, yaptıkları işle değerlendirilmek istiyorlar.
Hatta konuşmalarından “seksilik” sıfatını biraz bayağı buldukları bile anlaşılıyor.
Akılları ile övünmek arzusu yalnızca bizim sanatçılarımızla sınırlı değil.
Sharon Stone gibi “Hollywood’un seks tanrıçası” olarak lanse edilen bir kadın bile bu yönünün sıkça vurgulanmasından hiç hoşnut değil.
IQ testlerinden aldığı yüksek puanı, dış görünüşünün önüne çıkarmak isteğiyle çırpınıyor.
Farklı kültürlerden gelmelerine rağmen, bu kadınlar neden “seksi” değil de “zeki” bulunmak, öyle nitelendirilmek istiyorlar?
Kadınların korunma yöntemleri
Bazı yazılarımda sizlere sıkça sözünü ettiğim İspanyol gazeteci Jose Ortega y Gasset bakın “Santillana Markizi’nin Portresi önünde Düşünceler” başlıklı denemesinde neler yazmış:
“Kadında bir kendini saklama ve gizleme iç güdüsü vardır: Kadın ruhu, sırtını sanki dış dünyaya dönmüş gibi, içteki tutkulu mayalanmayı saklayarak yaşar. Alçakgönüllü davranışlar, bu içi saklama tutumunun yalnızca simgesel biçimidir. Kadının, erkeğin bakışlarından saklamaya çalıştığı, aslında bedeni değil, erkeğin bedene yönelttiği niyetlere karşı gösterdiği tepkidir.”
Kadınların süslenme isteklerinin zannettiğimizin tersine, erkeklere hoş görünmekten çok erkeklere karşı bir “zırha bürünme” olduğu fikri başlangıçta sizlere de ters gelebilir.
Ama unutmayın ki, kadınlar, kendilerini yalnızca çok özel buldukları ve kendi seçtikleri erkeklere açarlar.
Makyaj yaparak, takı takarak, şık giyinmeye çalışarak etraflarını saran erkekler kalabalığına karşı “ulaşılmaz” görünmeyi isterler.
Böylece o kalabalık içinden kendileri için “özel” birisini bulana kadar, “rahatsız edilmekten” korunurlar.
Tansu Hanım’ın karakteri
Yazının neredeyse yarısından da uzun bu girizgahı niye yazdığımı merak ediyor olmalısınız.
Artık sadede geliyorum.
Çiller ile yıldızı bir türlü barışmayan, ünlü ekonomist Salih Neftçi, dünkü Hürriyet’te yayınlanan köşe yazısında “Sayın Çiller’in projektörler altında kalmaktan hoşlanması bir yerde doğal” dedikten sonra “Çiller ilgi odağı olmaya büyük önem veriyor” diye yazmış.
Tansu Hanım’ın her gün değişik bir giysi ile karşımıza çıkmasını da buna bağlamış. “Modaya uymak, designer elbiseler, makyaj da hoşgörülebilecek ilgi odakları” dedikten sonra bunun Tansu Hanım’ın karakter yapısından ileri geldiğini yazmış.
Demek istiyor ki, “Tansu Hanım’ın karakteri projektör altında olmaktan hoşlanan bir yapıdadır ve bu yüzden de başbakanlık iddiasından vazgeçememektedir.”
Prof. Dr. Salih Neftçi’nin ekonomi bilgisiyle yarışmama imkan yok. Ancak, Siyasal’da iyi bir öğrenciydim. İyi hocalardan iktisat dersleri aldım. Yetinmedim, daha sonraki hayatımda da kendi ölçülerim içinde ekonomi literatürünü takip etmeye çalıştım. Ama yine de, Neftçi’yi biraz karamsar da bulsam, ekonomik tahlillerine ses çıkaramıyorum.
Ancak, Tansu Hanım’ın karakter tahlili ile ilgili olarak yazdıklarına katılamıyorum.
Kanaatim o ki, Tansu Hanım’ın hepsi de birbirine benzeyen ve biraz da rüküş bulduğum giysileri esas olarak onu için de kendisine bir yer açmaya çalıştığı “erkek topluma” karşı onu koruyan bir zırh işlevi görüyor.
Genel Başkanı olduğu parti içinde bile, kendisi ortalarda yokken arkasından “o kadın” diye bahsedildiğini bilen Çiller’in gerçek “zırhlara” ihtiyacı var.
Mesut Yılmaz hoşgörülebilir
Bir araya geldiklerinde Mesut Bey’in yüzünde beliren o istihza dolu tebessümü Tansu Hanım’ın görmediğini mi sanıyorsunuz?
Söz sırası Gasset’de:
“Kadın, kamunun önüne çıkmadan önce ne kadar çok hazırlık yapar, ne denli çekici olmaya çalışırsa, kamuyla gerçek kişiliği arasında o denli büyük bir uzaklık yaratmış olur. Kadının, çevresinde yarattığı hayranlık ne oranda artarsa, o kadın tarafından seçilmeyecek erkeklerin sayısı da o ölçüde artar. Ve bu erkekler uzaktan seyirci kalmaya yazgılı olduklarını anlarlar. Bir kadının kendisiyle başkaları arasına koyduğu bütün o lüksten ve zarafetten, bütün o süslenmeler ve mücevherlerden güdülen amaç, kadının, iç benliğini saklama, bu benliği daha gizemli, daha ulaşılmaz, daha erişilmez kılma isteğidir.”
Görüyorsunuz sevgili okuyucular. Bir kadının neyi, neden yaptığını anlamak için çok kafa yormak gerek. Bu yüzden Mesut Yılmaz’ın sık sık bocalamasını bir erkek olarak hoşgörüyle karşılıyorum.