POSTA

Tansu Hanım neden başını örtmüyor?

Seçimler yaklaştıkça partilerin birbirleriyle ittifak kurma yarışları da kızışıyor. Öyle bir hava var ki, sanki en çok itti­fak kuran partinin seçimleri kazan­ması işten değilmiş gibi.

Hatta, seçimlere bile gerek olma­dan partilerin ittifak kurdukları parti sayısına bakarak galibi belirleyebile­ceğimiz söylenebilir.

Acaba öyle mi? Gerçekten DYP, ANAP ve CHP gibi büyük partilerin seçim kazanmaları için başka ittifak­lara ihtiyaçları var mı?

Yoksa siyasi bakımdan en doğru­sunu her zaman olduğu gibi yine Re­fah mı yapıyor?

Bu soruların üzerinde biraz düşün­memiz gerektiğine inanıyorum.

Biliyorsunuz, Refah Partisi ba­şından beri bu seçimler için hiçbir partiyle ittifak kurmayacağını açık­ladı.

Onların kendi sağlarında yer alan BBP ve MP gibi partilere olan yakla­şımı “ittifak” yerine “iltihak” şeklinde.

Erbakan’a göre bu partilerin ta­banları zaten bu seçimde Refah’a oy vereceğinden partilerin yönetimleri­nin de kendi partilerini kapatıp Refah ‘a gelmeleri gerekiyor.

Büyük partilerden CHP, DSP’den istediği yüzü bulamadı. Daha da doğrusu DSP’nin mi, yoksa CHP’nin mi daha büyük parti olduktarı ancak bu seçimde an­laşılabileceği için solda da bir ittifak ihtimali bulunmuyor.

İttifak meselesini bir yarış haline getirmiş görünen partiler DYP ile ANAP.

DYP ve lideri Çiller, kamuoyunda pek de hoş karşılanmayan bir şekilde MHP ile ittifak kurdu.

Hatta kendi partisi içinde bu ittifak aleyhine yükselen seslere bile kulağı­nı tıkadı.

Çiller, MHP’nin oylarının ve iyi ör­gütlenmiş tabanının DYP’yi iktidara taşıyacağını zannediyor.

Ama, Menderes’i asan askeri darbenin başındaki bir adam tarafından yönetilen parti ile ittifakını tabanına nasıl açıklayacak, doğrusu bunu herkes merak ediyor.

Ancak bunların hiç biri Çillerin umurunda değil. Çünkü o, herşeyden önce ANAP’a karşı birileriyle ittifak kurmakla ilgili.

İttifakı bir araç olarak değil, amaç olarak görüyor.

Aynı şekilde Mesut Yılmaz’ın bu seçimlerde ANAP’a yol arkadaşı ola­rak seçtiği partiler, ANAP’ın gelenek­sel şehirli tabanını bu partiden ürkü­tüp kaçıracak nitelikte.

Esasen bu partilerden BBP ve MP, düşünce olarak ANAP’tan çok Refah’a yakın partiler.

Şeriatçılığını parti programında bi­le saklamaya gerek görmeyen BBP’nin ANAP’ın içindeki “dört eğilim”den üçüne birden pek de sempa­tik gelmeyeceği açık.

Eskiden sosyal demokratlara oy verdiği halde 1983 sonrasında ANAP’a yönelen bir kitlenin de “eski ülkü ocaklı” ve “Maraş katliamı sanıkları’ndan oluşan BBP’ye “hoşgeldin” demeyeceği kesin.

ANAP’ın ittifak kurduğu partiler­den DP’nin zaten bir tabanı bulunmu­yor.

Diğer müttefik YDH’da ise du­rum tam tersi. Bu kez “demokrat” YDH’nın tabanı, geçen dönemde TBMM’de demokratikleşme yasala­rına karşı aslanlar gibi mücadele et­miş ANAP’la ittifaka karşı gibi gö­rünüyor.

Yani bu ittifaklardan ANAP’a bir hayır gelmeyeceği, hatta tam tersine DYP’nin göreceği zararın bir benzerini göreceklerini söylemek de falcılık olmaz.

Peki, DYP ve ANAP’ın lider kadroları, kendi başlarına seçime girseler bir tek sandalye bile alama­yacak bu partileri kendi yanlarına çekmek için neden bu kadar didini­yorlar?

Bir tek sandalye bile kazanamaya­cak partilere, neden bol keseden mil­letvekilliği dağıtıyorlar?

Bunun sebebi herşeyden önce biz Türklerin bazı şeyleri kafamızda fazla büyütmemiz geleneğinde yatıyor.

İttifak denen şey esasen bir siyasi partinin, daha da güçlenmek amacıy­la kullanacağı bir araçtır.
Oysa bugünkü görüntü, bu aracın artık bir “amaç” haline geldiğini gös­teriyor.

Demek ki partilerin gövdeleri­nin büyüdükçe, gözlerinin küçüldüğü şeklindeki yargı gerçek.

İkinci neden ise Refah’ın sağda es­tirdiği rüzgar.

Bu rüzgarın bir benzeri 12 Eylül öncesinde solculuğu nasıl moda hali­ne getirdiyse, bugün de islamcılığı bir moda haline getirmiş bulunuyor.

Onun için, aslında şeriatçı partile­rin karşısında kendileri birleşmeleri gereken iki siyasi parti, birbirlerine karşı şeriatçılarla ittifak kurmaya çalı­şıyorlar.

Tarikat oyları peşinde, şeyhlerin ayaklarına yüz sürmelerinin sebebi de bu.

İktidar hırsı insanın gözünü bir kez bürümeye görsün. Yakında Tansu Hanım ile Berna Hanım’ı tesettür giysileri içinde görürsem inanın hiç ama hiç şaşırmayacağım.