Türk Saddam'ın cinayetleri
Hürriyet muhabirleri Selin Çağlayan ve Ümit Turpçu bir süredir Irak’talar. Gazetelerin, tencere – tava kavgasının arasında esas görevlerini de hatırlayıp, muhabirlerini sıcak bölgelere göndermeyi düşünmüş olmaları çok sevindirici.
Çağlayan yazılarıyla, Turpçu da fotoğraflarıyla Irak’taki durumu yansıtmaya çalışıyorlar.
Cuma günkü Hürriyet’te, Saddam rejimine karşı tüm dünyanın yürüttüğü ambargonun sebep olduğu acıları aktarmışlar.
“Fatura çocuklara” başlıklı yazının altında şöyle bir spot var: “Körfez Savaşı sonrası sırf Saddam yüzünden Irak’a uygulanan ambargo, en çok çocukları vurdu; sadece Haziran’da toplam 3 bin 678 çocuk ishal, zatürree ve beslenme yetersizliği yüzünden öldü.”
Gerçekten acı bir tablo.
Röportajı acılı annelerin bitkin fotoğrafları tamamlıyor.
Bu haberin görünen tarafı.
Görünmeyen tarafı ise şu: Türk gazetecileri içinde yaşadıkları Türk toplumunun gerçeklerine çok ama çok uzaklar.
Eğer uzak olmamış olsalardı, “Saddam yüzünden öldü” diye verdikleri sayının iki misli çocuğun Türkiye’de yine aynı sebeplerden öldüğünü bilirlerdi.
Ever… Türkiye’de bir Saddam yok. Dünyanın sıkı sıkıya uyguladığı ambargo da yok. Ama her ay Türkiye’de, beslenme yetersizliği, ishal ve zatürreeden 7 bin 250 çocuk ölüyor.
Yani, Irak’ta ölen çocukların sayısının iki misli.
Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi rakamlarına göre Türkiye’de yıllık bebek ölüm oranı binde 52 civarında.
1994 yılında tam 1 milyon 700 bin bebek doğdu ülkemizde.
Ve biz bunların 87 bin tanesini ishal, zatürree ve beslenme yetersizliği gibi, çağdaş bir dünyada, ancak Saddam rejimlerinde görülebilecek sebeplerle bir yaşlarını doldurmadan toprağa verdik.
Bu kadar çocuğun ölmesinin sorumlusu olan Türk Saddam’lar kimlerdir dersiniz?
ANAP’A YAKIŞMIYOR
ANAP’ın kurucularından müzmin politikacı Şadi Pehlivanoğlu, Cuma günü bir hostesi dövdü.
Pehlivanoğlu’nu tanıyanlar için hiç de şaşırtıcı olmayan bir haber.
30 yıllık siyasi geçmişi, bugün Posta’da da okumuş olduğunuz gibi, bu türden rezilliklerle dolu.
Meclis’in çatısı altında muhalif milletvekilini dayakla sindirme geleneğinin başlatıcılarından birisi. Çetin Altan’ı Meclis kürsüsünde döven güruhun içinde o da vardı.
Adı genellikle hep skandallarla birlikte anıldı.
Nasıl olduysa, ANAP’ın kurucuların listesine sızmayı da başardı. O gün bugündür, ANAP çatısı altında icra-i sanat ediyor.
Bir çatı altında asla toplanamayan merkez sağın bir çok politikacısı ne yazık ki, bugün kadın düşmanlığı çizgisinde rahatlıkla birleşebiliyorlar.
Ayvaz Gökdemir’in yabancı bayan parlamenterlere “fahişe” demesiyle, Pehlivanoğlu’nun belinde silah hostes dövmesi arasında hiç bir fark yok.
Bugün Posta’nın manşetinde yer alan haberin kahramanı, Cindorukçu DYP’li Nurullah Aydın da onlarla aynı kafada.
Bu tür insanları siyasi partilerinin çatısı altında muhafaza edebilen, onlarla aynı partinin üyesi olmaktan rahatsız olmayan liderlerimiz mi, Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacaklar?
Mesut Yılmaz da, Hüsamettin Cindoruk da, Tansu Çiller de bahçelerindeki bu zararlı otları temizlemekte artık tereddüt etmemelidirler.
Bu adamlar ne ANAP’a, ne de DYP’ye yakışmıyorlar.