POSTA

Türkiye için değil, parti için!

Yazımın başlığı Doğan Heper’e ait. Neredeyse benim yaşım kadar gazetecilik tecrübesi olan, onlarca hükümetin yıkılıp, kurulmasını gazeteci olarak izleyen, Milliyet’in ağabeyi Doğan Heper, hükümet listesini görünce bu yorumu yaptı: Bu hükümet Türkiye’ye bir şeyler yapmak için değil, parti içindeki dengeler için, muhtemel kongre hesapları için kurulmuş!

Gerçekten de hükümetin genel yapısına bakınca hayal kırıklığına uğramamak mümkün değil.

Oysa beklenen, bu hükümetin Türkiye’yi 2000’li yıllara hazırlayacak temel değişimlere imza atmasıydı.

Bakanların seçiminde, bu nedenle küçük parti içi hesapların değil, büyük değişimi gerçekleştirecek kadroların gözetileceği konuşuluyordu.

Partilerin “A Takımları”nın hükümette yer alması bekleniyordu.

Oysa, bakanlar kurulu listesine yansıyan koskocaman bir hiçten başka bir şey değil.

Kabinede muhafazakar damgası
Daha seçimler öncesinde, partilerin aday listeleri belirlenirken bir tehlikeye işaret etmiştim. Tehlike, Refah’ın estirdiği havanın, merkez sağdaki partilerin listelerine de yansıma ihtimaliydi.

Eskiden solculuğun moda olduğu yıllarda benzer bir etkileşimi, sosyal demokrat partiler de yaşamışlardı.

Kendilerinden daha solda olan örgütlerin ve topluma hakim genel havanın tesiriyle, olduklarından daha solda görünmek zorunda kalmışlardı.

Seçimler sırasında şimdi aynı havanın Refah tarafından estirildiğini, DYP ve ANAP’ın bu rüzgarın tesirinde kalarak olduklarından daha sağda bir çizgiye yöneleceklerini yazmıştım.

O günkü tahminim milletvekili listelerinden sonra, hükümete de yansıyan yeni görüntüyle doğrulanmış oldu.

ANAP ve DYP’nin koalisyon hükümetine, onlardan daha sağda olan Refah ve MHP damgasını vurdu.

ANAP’tan kabineye girenlerin neredeyse yüzde doksanının partinin muhafazakar olarak bilinen kanadından olması ancak böyle açıklanabilir.

Kongre hesapları ağır bastı
Koalisyonun diğer kanadını oluşturan DYP’de ise, MHP rüzgarının yanısıra, önümüzdeki aylarda yapılacak kongre hesaplarının da izleri var.

Öyle görünüyor ki, Çiller kendisine yüzde 20’ye varan oranda oy sağlayan liberal-demokrat çizgisini terkedip, kongre hesaplarıyla daha sağdaki bir başka çizgiye doğru yaklaşıyor.

Ülkenin liberal demokrat kesimleri tarafından bakan olmasına kesin gözüyle bakılan Sedat Aloğlu dışarda kalıyor, buna karşılık Avrupalı kadın parlamenterlere olmadık sözleri söyleyen Ayvaz Gökdemir yeniden bakan olabiliyor.

Yalnızca bu örnek bile Türkiye’de siyasetin değişebileceği, siyasetteki tıkanıklığın ve tıkızlığın giderilebileceği umutlarını bir kez daha öldürüyor.

Ben Sedat Aloğlu’nu yalnızca İKV Başkanı olarak tanıyorum. Aramızda herhangi bir çıkar ilişkisi, hatır-gönül meselesi olmadığı için bu konudaki görüşlerimi daha rahat yazabiliyorum.

Ama medeni görünüşü, uygar düşünceleri ve siyasi cesaretiyle, Aloğlu başkaları için de özenilecek bir örnek oluşturabilirdi.

Siyasette prim yapanlar
Şimdi bu fırsat kaçmış gibi görünüyor. Demek ki siyasette prim yapan şey Aloğlu gibi değil, Gökdemir gibi olmakmış!

Bakalım, Çiller bunu Avrupalı dostlarına ve Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olması için didinen iş alemine nasıl izah edecek?

Ya Mehmet Ağar’ın Adalet Bakanlığına ne demeli?

Türkiye’nin 2000’li yıllarda çizmesi gereken profilde Ağar ve benzerlerine yer yok.

Herhalde Adalet Bakanı olabilecek en son isim Mehmet Ağar’dı ve Çiller de onu başarıyla bulup, ortaya çıkardı.

Tebrik ediyorum!

Mesut Yılmaz’ın, ANAP içinden tercih ettiği isimler de bir-iki istisna dışında ne yazık ki aynı sevimsiz tabloyu çiziyor.

Yılmaz’ın bir çok bakanı yarın sabah kalkıp büyük bir rahatlıkla Refah içinde de kendilerine iyi bir yer bulabilecek isimler.

Demek ki Çiller’in de Yılmaz’ın da derdi Refah ve onun temsil ettiği çağdışı görüşler değilmiş.

O zaman Erbakan neden hükümet dışında kaldı? Gelecek seçimlerde, çok daha rahatlıkla tek başına iktidara gelebilsin diye mi?