ANAP lideri Mesut Yılmaz ile Sabah Gazetesi arasındaki kavga tüm kamuoyunu ciddi olarak rahatsız ediyor.
Sabah’ın Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu’nun Tansu Çiller ile Deniz Baykal arasında arabulucu olarak gidip-gelmesi ile yeniden alevlenen bu tartışma, ne yazık ki tüm basını içine alacak şekilde yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Sabah’ın yıllardır kendisiyle maddi-manevi ilişki içinde olan kişilere karşı kibar bir deyişle “hassas” olduğu biliniyor.
Bu hassasiyetin zaman zaman bazı haberleri görmezden gelmeye, bazı kişi ve kuruluşları kayırmaya kadar vardığı da bir gerçek.
Sabah’ın kadrolarında bu durumun ezikliği sıksık görülüyor.
Sanıyorum ki bu nedenle, Sabah’ın yöneticileri ve varlığını bu yönetici kadroya borçlu yazarları sıksık “bizim gazetecilikten başka bir işimiz yok” diye feryad ediyorlar.
Bir insanın durduk yerde “benim başka işim yok… benim başka işim yok” diye ortalığı velveleye vermesinin gerisinde ne gibi psikolojik sorunlar bulunduğunu irdelemeye yetecek kadar geniş bir yere sahip değilim.
Ancak, burada ciddi bir “fikri fiksasyon” sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Sabah’ı yayınlayan grubun ortaklık yapısına baktığımızda da bu “fikri fiksasyon’un maddi temellerini bulmamız mümkün olabiliyor.
Sabah’ın sahibi olan Medya Holding’teki en büyük hissedar Çukurova grubu.
Bu grubun bir çok bankası, sanayi ve ticari kuruluşları var.
Yani sizin anlayacağınız Sabah’ı yayınlayan grubun “tek işi” iddia edildiği gibi gazetecilik değil, aksine geniş bir alanda faaliyet gösteriyorlar.,
Ayrıca grup bir süre önce “Cin” Atilla Uras ile Amerika’da ortak banka almış, gazetenin sahibi de bu bankanın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlenmekte bir sakınca görmemişti.
Her fırsatta “bizim devletle işimiz yok” diyen Sabah, Emlak Bankası ile ortaklaşa bir banka almaya kalkmış, durum Türk kamuoyunda öğrenilince gösterilen tepkiden çekinip çarketmişti.
Ayrıca grubun gazetelerinin dağıttığı kitapların kamu bankaları tarafından finanse edilmiş olması da nedense “devletle iş yapmak” sayılmıyordu.
Türk kamuoyu bütün bunları biliyordu bilmesine ancak grubun sesi öylesine güçlü çıkıyordu ki, kimse bu gerçeklerin altını çizmeye cesaret edemiyordu.
Gazetenin Genel Yayın Müdürünün bir gün kalkıp da iki siyasi parti genel başkanı arasında kuryelik yapacağı da kimsenin aklına gelmiyordu.
Sabah’ın Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu, Tansu Çiller ile Deniz Baykal arasında mesaj teatisinde kuryelik yaparken gazetecilere yakalanınca da arka kapıdan kaçıp gidiyordu.
ANAP lideri Mesut Yılmaz, bu durumu Sabah’ın hükümetle olan çıkar ilişkisinden kaynaklanan bir çıkmaz olarak gördüğünü söylüyor.
Söylediklerinde de haklı görünüyor. Eğer, Sabah’ın Tansu Çiller’in başbakanlığından bir çıkarı yoksa, Çiller’in başbakanlığının devamı için neden bu kadar uğraşıyor?
Bir gazetecinin görevinin iki lider arasında mesaj getirip-götürmek olmadığını Mutlu hepimiz kadar bilir. O halde neden böyle davranıyor?
Sabah, neden Tansu Çiller’in borazanı gibi davranıyor? Neden Tansu Çiller’in Amerika’daki mal varlığı, Özer Bey’in iş ilişkileri gibi konular Sabah’ta haber olamıyor?
Bunların inandırıcı bir açıklaması olması gerekmiyor mu?
Sabah’a bakarsanız, Tansu Çilleri desteklemelerinin nedeni “gümrük birliğine bir an önce girmek için”miş.
Posta da aynı nedenle Tansu Çiller hükümetinin devamını savundu. Posta da, gümrük birliği yolunda yapılacaklar yapılmadan hükümetin bozulmasını eleştirdi.
Ama Posta, Çiller’in hesabını vermekte zorlandığı şeyleri yazmaya da çekinmedi.
Posta’nın gösterdiği bu tarafsız yayıncılığı neden Sabah gösteremedi?
Neden Mesut Yılmaz, Posta’yı değil de bu yüzden Sabah’ı eleştiriyor?
Bunlar, cevapları belli sorular.
Çünkü Sabah çizmeyi aştı.
Çünkü Sabah’ın Genel Yayın Müdürü gazeteciliğini unuttu, siyaseti yönlendirmeye soyundu.
Şimdi bütün yazarlarını kışkırtıp sağa sola sataşmaya ve bizim gibi bu pisliğin dışında kalmaya özen gösteren gazeteleri kavganın içine çekmeye çalışsa da bu gerçeği değiştiremez.
Yaptıklarının hesabını okuyucularına, özgür bir gazeteci olarak veremez.
Bir sözüm de Mesut Yılmaza var.
Zafer Mutlu, ne kadar tarafsızlığını yitirmiş olsa da, bilemediğimiz gizli ekonomik-siyasi çıkar hesaplarının ortasında boğulsa da, sonuçta bir gazetenin genel yayın müdürüdür.
Gazeteler Türk demokrasisinin sağlıklı gelişmesi için vazgeçilmez kurumlardır.
Bu kurumları, gerekirse onları yöneten genel yayın müdürlerine karşı da korumalı ve savunmalıyız.
Bugün bir yöneticisinin hatasıyla “değeri düşmüş gibi görünen” Sabah Gazetesi’ni boykota yönelik çağrıları üzüntüyle izliyorum.
Gazetelerin gerçek sahipleri okuyuculardır, gazetelerin çalışanlarıdır. Onlar, o genel yayın müdürüne cezaların en büyüğünü nasıl olsa verirler.
Mesut Bey’in kavgasını siyasi düzlemde sürdürmesini bekliyorum.