Müziği severim. Gerçi Buena Vista Social Club konserinde bir merdiven basamağı bulmak uğruna kendimi paralamadım ama ben de kendi çapımda bir müzik dinleyicisiyim işte.
Bu yazı kendim için ‘Bach Yazı’ ilan ettim ve sıcak yaz gecelerinde barok esintilerle serinlemeye çalışıyorum, ancak her Türk gibi ‘damardan’ şarkılara da tamamıyla tarafsız kalamıyorum.
Bana göre bu yaz Candan Erçetin’i dinlemiyorsanız hata ediyorsunuz. ‘Elbette’ isimli son albümündeki bir şarkı var ki eminim ülkemizin müskirat tüketiminde de önemli artışlara yol açıyor.
Şarkının sözleri ve bestesi Mete Özgencil’in, adı ‘Arada Bir’. Sözleri şöyle:
“Arada bir bir yanım / Kaçsam diyor uzağa / Katsam diyor önüme / Canımı yorganımı.”
“Arada bir bir yanım / Düşsem diyor tuzağa / Geçsem dünyanın derdini / Varsam cennetime diyor.”
“Ama o öbür yanım var ya öbür yanım / Amman öbür yanım, korkak diğer yarım.”
“Kurtulmak kolay mı kendinden / Sıyrılmak kolay mı derdinden.”
“Arada bir bir yanım / Yıksam diyor şu dağı / Görsem diyor ardını / Yarimi yarınımı.”
“Arada bir bir yanım / Küstüm diyor o yana / Senden dost olur mu / Korkarsan kaybettin diyor.”
Elbette bu bir şarkı sözü olduğu için böyle yazınca insana bazı prozodik problemleri olan bir şiir duygusu veriyor ama Candan Erçetin’in biraz yanık, biraz buğulu sesi ve yorumuyla bu yazın ‘süper starı’ olmayı da hak ediyor.
Medeniyet dediğimiz alışkanlıklar, gelenekler, sorumluluklar ve kurallar bütünü, aslına bakarsanız insanın hayatını istediği gibi yaşamasının önündeki en büyük engel.
Garip bir çelişki var gibi görünüyor. Bir yandan hayatı daha yaşanılır kılmak için kendimize kurallar koyuyor, sorumluluklar tanımlıyoruz, öte yandan bu kendi tanımladığımız bütün bir yaşamı, bir zindanın demir parmaklıkları gibi üzerimize geçirip, her yere taşıyoruz.
Hayatımızın bu en temel çelişkisi doğal olarak yansımasını insan ruhunda da buluyor. Ya da tam tersi. İnsan ruhu belki de birbiriyle tamamen çelişen iki ayrı yapıyı içinde barındırdığı için yaşamımızı da böyle kuruyoruz.
İçimizde sanki iki ayrı canlı var gibi. Tırnak içinde aklı başında olan bir tanesi, tırnak içinde deli dolu olan ötekini bastırıyor, yola getirmeye, denetlemeye çalışıyor.
“Sevmek ve yarınsız eyleşmek sanatına kendisini adamış” ikinci yarımız bunalıyor, baş kaldırıyor ama genellikle bastırılıyor. Fakat her mağlubiyeti de bir sonraki
başkaldırmanın tohumlarını içinde taşıyor. Eski bir Japon halk şarkısında olduğu gibi: Böyledir yaşam / Düşersin yedi kez / Kalkarsın sekiz kez..
Chantal Thomas (bu ilginç Fransız yazardan sizlere daha önce bir iki yazımda da söz etmiştim) “gitmek yeterlidir” diyor bu durumlar için: “Görülecek onca şey varken, bir meslek sahibi olma kaygısı taşımak, kendi zindanını inşa etmek nedendi? Gitmek yeterliydi.”
Siz bu satırları okurken kulağımda Candan Erçetin, aklımda Chantal Thomas’nın satırları ile Tiyanşan Dağları’nda olacağım. Sıfırın altında bir soğukta titreyip, iste kurutulmuş balık dilimlerini boğazımdan içeri votkayla itmeye çalışırken, içimdeki cesur yarının krallığını ilan etmesini keyifle izleyeceğim. Kayan yıldızlara çarpmasın diye başımı eğip, korkak yarımı unutacağım.
Thomas haklı olabilir diye düşünüyorum. Belki de ‘gitmek’ yeterlidir.