RADİKAL

Aman oyum boşa gitmesin!

 Pazar günü maça gitmeden yemek yediğim lokantanın şefi ile seçim sohbeti yaparken nasihat aldım: Aman abi dikkatli ol oyun boşa gitmesin!

Bu sözü seçimler yaklaştıkça giderek daha sık duyuyorum.
Ya kimlere neden oy vereceğime ilişkin açıklamalarım yeterince tatmin edici olmuyor ya da Türk halkının bu ‘oy değerlendirmesi’ konusunda ciddi bir saplantısı var.
Herkes her şeyini boşa kolayca harcayabiliyor. Kimisi hiç gerekmediği halde bir gömlek daha alıyor, kimisi ‘gençliğini’, kimisi ‘hayatını’ kolayca boşa harcıyor ama iş oya gelince akan sular duruyor: Aman boşa gitmesin!
Bizim çocuklarımız için bir şeylerin boşa gitmesi çok şey ifade etmiyor. Ama bizlerin, ana babalarımızın ve aile büyüklerimizin anılarında geçmiş hâlâ çok taze.
Biz çocukken plastik otomobil ile plastik toptan başka oyuncak yoktu. O yüzden elimize geçen her şeyi oyuncak olarak değerlendirirdik. Hurdacılardan toplanan rulmanları, iplik makaraları, artık kumaşlar, karton kutular, teller, renkli kablolar, ağaç kabukları… Her şey oyuncak olarak değer ifade ederdi. Hiçbir şey atılmazdı.
Anne babalarımızın hayatı da farklı değildi. Onlar da hiçbir şeyi atmaya kıyamazlardı. Ambalaj iplikleri, paket kâğıtları, şeker kutuları, bozulmuş ve artık tamiri imkânsız küçük ev aletleri… Her şey bir yerde saklanır, işe yarayacağı zamanı beklerdi. Musluktaki su boşa akıtılmaz, gereksiz lambalar söndürülür, hatta kibrit kutuları bile saklanırdı.
‘Sakla samanı, gelir zamanı’ hepimizin yaşam mottosuydu. İşimize yaramayacağını bildiğimiz şeyler bile atılmaz, bir gün birisinin işine yarayacağı umuduyla biriktirilirdi ve ilginçtir bu abuk sabuk şeylerin bir taliplisi de mutlaka çıkardı.
Market torbalarını, büyük mağazaların süslü kâğıt poşetlerini günümüzün bolluk ortamında bile atmaya kıyamayanların sayısının hiç de küçümsenecek kadar az olmadığına inanıyorum, ama eski ‘tutumluluğumuzdan’ uzak olduğumuz da gerçek. Ekonomimizin gelişmesi bizi çöp biriktiren meczuplar olmaktan bir nebze kurtardı.
‘Oyum boşa gitmesin’ düşüncesinin genlerimize nüfuz etmiş eski alışkanlıklarımızın çağdaş versiyonu olduğunu düşünüyorum.
20 küsur parti seçime giriyor. Bunlardan biri bile siyasi görüşlerimize yakınlık taşımıyor olamaz. Demek ki oyumuzu salt siyasi düşüncelerimizle vereceksek, kendimize yakın birini belirlemek kime oy vereceğimizi bulmak için yeterli. Ama sanıyorum şöyle düşünüyoruz: Nasıl olsa hangi partiye oy verirsem vereyim hiçbir şey değişmeyecek. Bari öyle bir partiye oy vereyim ki ‘oyum boşa gitmesin, bir ihtiyacı olanın işine yarasın’.
Oy verme alışkanlıklarını inceleyen bilim adamları elbette bu ‘fantezimden’ daha inandırıcı gerekçeler bulacaklardır. Ama eminim ki siyasi partilerimizin hiçbiri bu ‘oyum boşa gitmesin’ düşüncesinin ardında ne yattığını incelemek zahmetine bile katlanmamışlardır.