RADİKAL

Bahçeli’nin liderlik sınavı

Dün sadece Türkiye’nin değil, Türklerin dünyadaki tüm dostlarının da nefeslerini tutarak bekledikleri zirvenin öyküsünü İsmet Berkan’dan okuyacaksınız.

Abdullah Öcalan hakkındaki idam cezasının TBMM’ye sevkinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına kadar askıya alınmasının ne kadar hayırlı bir karar olduğunu da yaşayarak göreceğiz.
Benim bugün üzerinde durmak istediğim konu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçirmekte olduğu politikacılık sınavı..
Abdullah Öcalan ile ilgili karardaki hukuki sürecin tamamlanmasından sonra sorumluluğun siyasi otoriteye geçeceğini sokaklardaki çocuklar bile biliyordu.
Nitekim bu karardan sonra Türkiye son derece gergin bir dönemden geçti. Politikacılar bu dönemde kendilerinden beklediğimiz gibi davrandılar. Yani bütün tartışmalar kamuoyunun önünde seçmene ve parti üyelerine verilen mesajlar şeklinde cereyan etti.
Koalisyon ortakları ölüm cezası ile ilgili tartışmaları herkesin gözü önünde ve kendilerini siyasi olarak bağlayacak şekilde yapmakta bir sakınca görmediler. Zaten ortamın gerginleşmesine yol açan şey de buradan kaynaklanıyordu. Kamuoyu önünde kendilerini böylesine bağlayan liderlerin zirvesinin sonuç vermemesinden ve hükümetin bu sorun nedeniyle ciddi bir sarsıntı geçirmesinden korkuluyordu.
Bu sorun sadece PKK terörünün önlenmesi ve AB üyelik süreci ile ilgili değildi. Türkiye, 2000’lere geri dönülmesi son derece kötü sonuçlar yaratabilecek bir dizi ekonomik kararı alarak ve uygulamaya başlayarak girmişti. Böyle bir ortamda hükümet krizi demek, Türkiye’nin geleceğine dinamit koymak anlamına geliyordu.
Önceki günkü zirveden çıkan uzlaşma bu bakımdan da tarihi bir önem taşıyor.
Bu kararı bir yönüyle de Devlet Bahçeli’nin kişiliğinde MHP için de tarihi önemde görüyorum.
Devlet Bahçeli politikada görmeye pek alışkın olmadığımız bir kişilik.. Özel hayatıyla da böyle, önemli politik dönemeçlerdeki tutumuyla da..
Bizim politikacılarımızın çok sevdiği lüzumlu lüzumsuz konuşma huyu onda yok. Öte yandan koalisyon çalışmasının gerektirdiği özveri, sağduyu, uzlaşma yeteneği gibi vasıfları da zaman zaman sergilemekte tereddüt etmiyor.
Hesse şöyle diyor: “Bugün politik akla, politik gücün bulunduğu yerde rastlanmıyor. Resmi çevrelerden bir zekâ ve sezgi seli akıp gelmeli ki, felaketler önlenebilsin ya da hafifletilebilsin.”
Devlet Bahçeli’nin önceki günkü toplantıda sergilediği performans, Hesse’nin de özlemini duyduğu bir politikacı tipini çiziyor. Bahçeli, kamuoyu önünde yaptığı konuşmalarla kendisini bağlamış olmasına rağmen, zekâsı ve sezgisiyle Türkiye’yi bir felakete sürükleyebilecek olayların önüne geçmeyi başardı. Bir anlamda kendi siyasi geleceğini üzerimize doğru yaklaşan bir felaketin önüne atmakta tereddüt etmedi. Bu alışkın olmadığımız ama alkışlamamız gereken bir davranıştır.
Gerek MHP içinde ve gerekse dışındaki çevrelerde bu tutumunun Bahçeli’yi zora sokacağına hiç kuşku yok. Ama liderlik işte böyle zor sınavları atlatmayı başarabilenlerin harcı. Ve öyle görünüyor ki Bahçeli bir uzlaşmayla geldiği MHP’nin başında, aklıyla ve sezgileriyle giderek bir parti liderine dönüşüyor.
Yazıyı yine Hesse’den yaptığım bir alıntıyla bitirmek istiyorum: “Kişi ve program anı şey değildir. Aynı ülküyü paylaştığı kişilerin ülküdaşlığı salt sözde kalıyorsa, insan muhaliflerinden, hatta en azılı düşmanlarından daha çok hoşlanabilir, onlardan daha çok şey öğrenebilir.”

Dün sadece Türkiye’nin değil, Türklerin dünyadaki tüm dostlarının da nefeslerini tutarak bekledikleri zirvenin öyküsünü İsmet Berkan’dan okuyacaksınız. Abdullah Öcalan hakkındaki idam cezasının TBMM’ye sevkinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına kadar askıya alınmasının ne kadar hayırlı bir karar olduğunu da yaşayarak göreceğiz.
Benim bugün üzerinde durmak istediğim konu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçirmekte olduğu politikacılık sınavı..
Abdullah Öcalan ile ilgili karardaki hukuki sürecin tamamlanmasından sonra sorumluluğun siyasi otoriteye geçeceğini sokaklardaki çocuklar bile biliyordu.
Nitekim bu karardan sonra Türkiye son derece gergin bir dönemden geçti. Politikacılar bu dönemde kendilerinden beklediğimiz gibi davrandılar. Yani bütün tartışmalar kamuoyunun önünde seçmene ve parti üyelerine verilen mesajlar şeklinde cereyan etti.
Koalisyon ortakları ölüm cezası ile ilgili tartışmaları herkesin gözü önünde ve kendilerini siyasi olarak bağlayacak şekilde yapmakta bir sakınca görmediler. Zaten ortamın gerginleşmesine yol açan şey de buradan kaynaklanıyordu. Kamuoyu önünde kendilerini böylesine bağlayan liderlerin zirvesinin sonuç vermemesinden ve hükümetin bu sorun nedeniyle ciddi bir sarsıntı geçirmesinden korkuluyordu.
Bu sorun sadece PKK terörünün önlenmesi ve AB üyelik süreci ile ilgili değildi. Türkiye, 2000’lere geri dönülmesi son derece kötü sonuçlar yaratabilecek bir dizi ekonomik kararı alarak ve uygulamaya başlayarak girmişti. Böyle bir ortamda hükümet krizi demek, Türkiye’nin geleceğine dinamit koymak anlamına geliyordu.
Önceki günkü zirveden çıkan uzlaşma bu bakımdan da tarihi bir önem taşıyor.
Bu kararı bir yönüyle de Devlet Bahçeli’nin kişiliğinde MHP için de tarihi önemde görüyorum.
Devlet Bahçeli politikada görmeye pek alışkın olmadığımız bir kişilik.. Özel hayatıyla da böyle, önemli politik dönemeçlerdeki tutumuyla da…
Bizim politikacılarımızın çok sevdiği lüzumlu lüzumsuz konuşma huyu onda yok. Öte yandan koalisyon çalışmasının gerektirdiği özveri, sağduyu, uzlaşma yeteneği gibi vasıfları da zaman zaman sergilemekte tereddüt etmiyor.
Hesse şöyle diyor: “Bugün politik akla, politik gücün bulunduğu yerde rastlanmıyor. Resmi çevrelerden bir zekâ ve sezgi seli akıp gelmeli ki, felaketler önlenebilsin ya da hafifletilebilsin.”
Devlet Bahçeli’nin önceki günkü toplantıda sergilediği performans, Hesse’nin de özlemini duyduğu bir politikacı tipini çiziyor. Bahçeli, kamuoyu önünde yaptığı konuşmalarla kendisini bağlamış olmasına rağmen, zekâsı ve sezgisiyle Türkiye’yi bir felakete sürükleyebilecek olayların önüne geçmeyi başardı. Bir anlamda kendi siyasi geleceğini üzerimize doğru yaklaşan bir felaketin önüne atmakta tereddüt etmedi. Bu alışkın olmadığımız ama alkışlamamız gereken bir davranıştır.
Gerek MHP içinde ve gerekse dışındaki çevrelerde bu tutumunun Bahçeli’yi zora sokacağına hiç kuşku yok. Ama liderlik işte böyle zor sınavları atlatmayı başarabilenlerin harcı. Ve öyle görünüyor ki Bahçeli bir uzlaşmayla geldiği MHP’nin başında, aklıyla ve sezgileriyle giderek bir parti liderine dönüşüyor.
Yazıyı yine Hesse’den yaptığım bir alıntıyla bitirmek istiyorum: “Kişi ve program anı şey değildir. Aynı ülküyü paylaştığı kişilerin ülküdaşlığı salt sözde kalıyorsa, insan muhaliflerinden, hatta en azılı düşmanlarından daha çok hoşlanabilir, onlardan daha çok şey öğrenebilir.”