Beşer şaşar, arşiv unutmaz
Önce Başbakan Ecevit’in pazartesi günü söylediği “Sorun çok ciddi, Cumhurbaşkanı bölücü terör ve laiklik karşıtı eylemlerle mücadeleyi güçleştiriyor” sözlerini hatırlayalım.
Sonra da Milli Güvenlik Kurulu’nun bu yönde bir yasal düzenleme yapılmasını isteyen kararının tarihini: 28 Şubat 1997.
Türklerin hafızası unutkanlıkla malul olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmayarak kısa bir hatırlatma daha yapalım:
28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun gündemini ağırlıkla irtica ile mücadele oluşturuyordu. İktidarda Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyonu vardı ve Başbakan da Necmettin Erbakan’dı. O gün toplanan MGK’da alınan kararlar daha sonra ’28 Şubat kararları’ olarak siyasal tarihimize geçti. MGK Genel Sekreterliği, MGK kararlarının ışığı altında 20 maddelik bir tedbirler listesi hazırlayarak hükümete iletti. Bugün tartışma konusu olan kararname esas olarak bu tedbirler paketinin içeriğinin uygulamaya geçirilmesine yönelik. Daha sonra Erbakan’ın istifasının ardından Türkiye’de bugünkü de dahil olmak üzere üç hükümet daha kuruldu. Bir kere Mesut Yılmaz iki kere de Bülent Ecevit Başbakan oldu.
Ecevit’in yukarıdaki sözü söylediği tarih 21 Ağustos 2000. MGK kararlarının üzerinden 41 ay 21 gün geçmiş.
Sorun gerçekten Başbakan’ın sözünü ettiği kadar vahimse bu konudaki yasanın bu süre içinde neden çıkarılmadığını sormak hakkına sahibiz.
Cumhurbaşkanı hükümetin kararname ile yapmak istediği düzenlemenin yasa ile yapılmasının Anayasa emri olduğunu söylüyor. Demek ki sorun gerçekten bu kadar vahimse yapılacak iş belli: Meclis’i toplamak, kararnameyi bir yasa olarak çıkarmak ve yürürlüğe sokmak.
Hükümetler, 42 aydır yapmadıklarını şimdi Anayasa dışı bir yolla yapmalarına karşı çıktığı için Cumhurbaşkanı’nı suçlama hakkına sahip olamazlar.
Hükümetin bu konuda ayak diremesi ve bir kriz görüntüsüyle Cumhurbaşkanı’nı imzaya zorlaması bir tek şey düşündürtüyor: Hükümet TBMM’deki çoğunluğuna güvenemiyor, dolayısıyla yasayla yapması gereken bir değişikliği kararname ile yapmaya çalışıyor. Bu aynı zamanda hükümetin Anayasa’nın açık hükümlerini çiğneme niyetinde olduğunun da bir göstergesi.
Anayasa’nın açık hükmüne göre, kanun hükmündeki kararnamelerin süresi içinde TBMM’de onaylanması ve yasalaştırılması gerekiyor. Demek ki çoğunluğuna güvenmeyen hükümetin daha sonra bu kararnameyi TBMM’ye getirme gibi bir niyeti de yok.
Bunun doğru bir hükümet etme biçimi olduğunu söyleyemeyiz.
Öte yandan unutkan hafızalarımızı sık sık yenilememiz gerektiği de ortaya çıkıyor: Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı seçildiğinde söylenenleri hatırlayalım. Bu seçim sayesinde Türkiye’nin nasıl bir hukuk devleti olma süreci içine girdiği demeçlerini bizzat Başbakan’dan ve yardımcılarından dinledik. Cumhurbaşkanı’nın bu olay nedeniyle takındığı tutum aslında en çok onları sevindirmeli: Bakın Anayasa’ya ve hukuka saygılı bir Cumhurbaşkanımız var ve hiçbir baskı onu bu kararlı tavrından döndürmeye yetmiyor.