Günün modası milliyetçiliğe ters gelecek belki ama Türk hükümdarları taa Orta Asya’dan beri ne yazık ki yabancı kadınlara daha çok merak duyarlardı. Anadolu’ya göçten sonra Batılı ve özellikle de Slav kadınlara merak salan Türk hükümdarların Orta Asya yıllarımızdaki gözdeleri ise Çinli kadınlardı.
Türk kadınları o dönemde bir erkeği aratmayacak kadar iyi ata binerler, silah kullanırlar, bununla da yetinmez süt sağar, kımız yaparlardı, ama yine de Türk hükümdarlarının gözü hep ‘dışarda’ olurdu. Nitekim Mete Han bir Çinli kadınla evlenmeye kalktığında Türk tarihinin ilk feminist gösterisi de eski eşi tarafından ‘oba’sının önünde düzenlenmişti. Ama mekânı cennet olsun Mete Han bu protestoya pek kulak asmamış, hatta “Sen ne biçim hükümdarsın, bir sarayın bile yok” diyen Çinli eşine saray bile yaptırmıştı.
Mete Han’ın bu tutumu o tarihlerde Türk prens ve komutanları arasında da moda olmuştu. Çin sarayında o kadar Türk’e yetecek kadar prenses bulunmaması ise tarihin o döneminin bir başka ‘yakıcı sorunu’ olmuştu.
Bizim Türkler olarak bir başka özelliğimizin o yıllardan beri sürdüğü de tarihçilerin yazılmamış bir gözlemi olarak bugüne kadar geldi ki bunu şimdi ‘hanım köylü olmak’ diye adlandırıyoruz.
Çinli kızlarla evlenen Türk prensler Çinli gibi yaşamaya, giyinmeye özenirlerdi. Orhun Yazıtları’nda yer alan “yerde yer yarılmadıkça, gökte gök çökmedikçe senin ilini, töreni kim bozabilir” sorusunun yanıtı da bu olmalıydı: Yabancı eşler…
Türk Hava Yolları’nın Beijing (eskiden Pekin olarak bildiğimiz kent) seferleri başlayınca bir grup gazeteci ile birlikte perşembe ve cumayı da içine alan uzatılmış bir hafta sonu tatili için Çin’e gittim. Kendini bilen her turist gibi Çin Seddi’ni gezer, rehberlerin açıklamalarını dinlerken Mete Han’ı ve onun bir porselen bebek kadar güzel olduğu söylenen Çinli eşini hatırladım.
‘Uzaydan bakıldığında görülebilen insan eliyle yapılmış tek eser’ olan 6 bin 900 metre uzunluğundaki Çin Seddi Türk-Çin ilişkilerinin tarihsel kanıtı. Laf aramızda restore edile edile artık eski hiçbir yönü kalmamış. Atalarımız ve onların Çinli kızlara düşkünlüğü olmasaydı insanlık böyle bir eserden de yoksun kalacaktı, buna sevindim. Gerçi rehber ‘büyük duvar’ın kuzeyden gelen barbar kavimlere karşı Çin medeniyetini korumak için inşa edildiğini söylediğinde biraz bozulmadım değil ama olsun. Sebebi ne olursa olsun biz olmasaydık, böyle bir duvar da olmayacaktı.
Kurthan Fişek zaman zaman şaka yollu, Çin Seddi’nin ‘tavuk hırsızlığına karşı’ yapıldığını söylerdi. Çinliler ile ‘tavuk alışverişimiz’ aradan geçen binlerce yıla rağmen sürüyor. Geçen sene Türk ihracatçıların Çin’e tam 36 milyon dolarlık tavuk ayağı (butu değil, ayağı) sattığını da bu gezi vesilesiyle öğrendim.
THY’nin Çin seferlerinin başlamasının iki ülke arasındaki ticareti daha da geliştirmesi bekleniyor. Nitekim ilk öncüler ellerinde çantalarıyla Çin’de boy göstermeye başladılar bile. Türk girişimciliğinin ne tür ‘yaratıcı’ sonuçlar vereceğini çok yakında göreceğimize inanıyorum. Pekin’de arkası arkasına kebap ve lahmacun salonlarının açıldığını da şimdiden görür gibiyim. Bu arada eşleri Çin seferine çıkacak Türk kadınlarına bir haber vereyim ki artık Mete Han’ın eski eşinin uğradığı bir talihsizliğe uğrama ihtimalleri yok.
Çin kadınlarının ‘dillere destan’ güzelliğinden ve yumuşaklığından pek eser kalmamış. Mao’nun Kültür Devrimi’nden artık eser yok ama Çin kadını üzerindeki etkilerinin devam ettiği de çıplak gözle bile görülebiliyor.
Önümüzdeki birkaç gün ‘Ben Çin’deyken’ dinleyeceksiniz, haberiniz olsun.
