Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu kadar salak olabilir miyiz?

PARİS-Dün UNESCO’nun düzenlediği ‘geleceği yeniden inşa etmek için barış kültürü’ oluşturmaya yönelik bir toplantı için Paris’te olduğumu yazmıştım.

Önceki gün Akın Birdal’ın sabah saatlerinde vurulduğuna ilişkin haberi bu toplantıda ‘Türkiye’de özgürlük ve demokrasi var mı?’ sorusuna muhatap olduğumuz anda aldım.

Ardında da dün Yaşar Okuyan’ın amcasına yönelik bir suikast haberi ile sarsıldık.

Okuyan’ı öldüren canilerin siyasi bir bağlantıları var mı, bu da büyük çaplı provokasyonun bir parçası mı, şu anda bilemiyorum. Bildiğim tek şey bu cinayetin sebebi ne olursa olsun ‘belli bir amaca hizmet edeceği’nden ibarettir.

Akın Birdal’ı öldürmeye yönelik girişimin arkasında kimin olduğunu belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Bu da Çetin Emeç’ten Muammer Aksoy’a kadar bir sürü faili meçhul cinayetin ‘başarılı olamamış bir akrabası’ olarak tarihteki yerini alacak.

Ama bu başta hükümet olmak üzere Türk devletinin yetkililerinin sorumluluklarını ortadan kaldırmıyor.
Evet, bu suikasttın İçişleri Bakanı başta olmak üzere hükümet birinci dereceden sorumludur.

Akın Birdal’ın basit bir basın toplantısını bile iki kamera ve dokuz sivil polisle izleme ihtiyacını hisseden bir devletin İçişleri Bakanı, nasıl olup da Akın Birdal’a koruma verilmediğini izah etmek zorundadır. Her gün ortalıkta dolaşan polis otosunun nasıl olup da o gün kaybolduğunu, Birdal’a neden pasaport verilmediğini de açıklamak zorundadır.

Bütün bunlar suikastın Başbakan’ın “hesap sormazsam namerdim” dediği Susurluk Çetesi’nin marifeti olduğu hissini uyandırıyor insanda.

Aradan geçen aylara rağmen hükümetin bu konuda yalan yanlış yazılmış bir rapordan daha ileri adım atamamış olması, suikastteki sorumluluğunu daha da artırıyor.

Birdal’a yönelik saldırıdan, terörist Şemdin Sakık’ın ifadelerini bir cadı avına dönüştürmek için kullananlar da sorumludur.

Türkiye’de daha önce seyrettiğimiz bir oyun yeniden sahneleniyor.

İçişleri Bakanı tıpkı eskiden bildiğimiz bir tavır içinde: Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz!

Üniversitelerde faşist çeteler polis tarafından açıkça korunuyor. Olayların mağdurları polis copu altında inlerken, saldırganlar ileride başka eylemlerde bulunmak için ellerini kollarını sallayarak üniversite dışına, geldikleri yere çıkıp gidebiliyorlar.

‘Solcuları’ ezmek için geçtiğimiz dönemde dini bir silah olarak kullananlar, aynı işi yapmak ve kendi elleriyle büyüttükleri dincileri de ezmek için bu kez ‘milliyetçilik’ kozuna oynuyorlar.

Yapılan her şey buram buram tarih kokuyor.

Türkiye’yi çağdışı bir dikta rejimine götürmek isteyenlerin hevesleri yine kabardı.

Aynı şeyleri yaparak bir kez daha iktidarı ele geçirme hevesindeler.

Bütün bir milleti aynı oyunu ikinci kez seyrettirebilecek kadar da aptal sanıyorlar. Sahi, yoksa gerçekten biz o kadar salak mıyız?