Beyin Avcısı olarak bilinen şirketlerden biri geçen hafta sonunda Hürriyet’te bir ilan yayımladı. ilandaki koşullara sahip adaylardan seçilecek olan bir kişi adı verilmeyen bir şirkete genel müdür olarak atanacakmış. ilanı neden dikkatle okuduğumu öğrenmek isterseniz hemen belirteyim. Bu özelliklere sahip olan genel müdüre ayda tam on milyar lira verilecekmiş.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin iktisat ve maliye bölümünü iyi bir dereceyle bitirmiş olmama rağmen üretim sırasında meydana gelen bir imalat hatası sonucu gazeteci olmayı tercih ettiğim için ne yazık ki ilana baş vuramadım. Hakkımda dedikodu çıkarmak isteyenler için bunu da ayrıca belirtmem gerek diye düşünüyorum.
İlanda esas dikkatimi çeken ve beni başvuruda bulunmaktan alıkoyan şey aslında ödenecek maaştan çok adaylarda aranan koşullardı.
Her aklı başında Türkün aklını başından alacak kadar cazip maddi şartlara talip olanlar bir kere ‘Türk popu’ndan hoşlanmak zorundaydılar.
Bu da yetmezdi Vakkorama Gym, Hillside gibi spor yapılan lüks salonlara üyelik de bir avantaj yaratacaktı.
Genel müdür adayı ayrıca “moda beni izlesin” demeyecek, kendisi bizzat modayı izleyecekti. Adaylarda ‘kültür’ şartı da aranıyordu: Aktüel ve Şamdan gibi dergilerin okuyucuları tercih edilecekti.
Bu koşulları okuyunca bunun için neden ilan verilmesine gerek duyulduğunu anlayamadım.
En pahalı gece kulüplerinde “Ahhll mavilim” şarkısıyla kendinden geçen o kadar çok sayıda insan var ki. Bence şartları biraz zorlaştırmak ve seçmeye katılacak adayları biraz daha sınırlamak için “fantezi müzik” bilgisi bir diğer tercih nedeni olmalıydı. Ayrıca Ebru Gündeş’in en az iki şarkısını hiç eklemeden sonuna kadar okuması şartı da mutlaka konmalıydı.
Böylece yeni genel müdür zam istemek için karşısına gelen personele “sen sus da gözlerin konuşsun”u bir çırpıda okuyabilirdi.
Lüks spor merkezlerine üyelik koşulu da arandığına göre, beklenen adaylar büyük bir ihtimalle Amerikan askeri tıraşlı, üçgen vücutlu, solaryumda yanmış, çalışma odasındaki raflarda hiç kullanılmamış bir beyzbol eldiveni ve sopası olanlardı.
İlanda genel müdür arayan şirket hakkında bir ipucu bulunmuyordu. Ama benim hafiye bakışlarımdan şirketin büyük bir ihtimalle çokuluslu bir yabancı şirket olduğu kaçmadı.
Şirket yöneticileri Türkiye’deki üniversite eğitiminin genel düzeyi hakkında bir fikir sahibi oldukları için koşulları böyle tarif etmiş olmalıydılar.
Birden beynimde bir ışık çaktı: Aslında aradıkları adam Özer Çiller’den başkası değildi. Açıkça onu aradıklarını yazamadıkları için böyle bir yola başvurmuşlardı.
Dikkatinden kaçmış olabilir diye Özer Bey’e saygı ve muhabbet duygularımla sunuyorum..