Bu kilidi kim açacak?
Türkiye’yi önce Refahyol kâbusuna, sonra da 28 Şubat sürecine sürükleyen en önemli etken 1995’te erken seçim kararı alınırken parti liderlerinin Türkiye’deki siyasi kilitlenmenin farkında değilmiş gibi davranmalarıydı.
Onlar bunun farkında olmadıkları için seçim sisteminde gerekli değişiklikler yapılmadı ve 1995 seçiminden sonra bir öncekine çok benzer bir parlamento aritmetiği ile karşılaştık.
Üç gün sonra gideceğimiz seçimden de benzeri bir parlamento dengesinin çıkacağını bugünden görebiliyoruz.
Ama artık her şey için çok geç. Bu saatten sonra seçim yasalarını değiştirmenin ne imkânı var ne de bunu hayal etmek bile mümkün.
Üç gün sonra sandık başında olacağız ve bu kilitlenmeyi çözmek de artık doğrudan doğruya Türk halkına kalıyor.
Türkiye’de seçim partiler arasında bir yarış olarak algılanıyor. Çeşitli siyasi görüşlerin temsilcileri halk karşısında bir yarışa çıkıyorlar ve bir tanesi birinci oluyor, diğerleri onun arkasında sıralanıyor.
Koalisyon hesapları, uzlaşma arayışları bu yarışın sonucunun belli olmasından sonra yapılabiliyor. Refahyol örneğinde olduğu gibi bu uzlaşma seçmen çoğunluğunun gerçek istediği uzlaşmadan çok farklı olabiliyor. Liderlerin kişisel kaprisleri, kişisel iktidar hırsları seçmenin isteğinin önüne geçiyor, siyasi uzlaşma arayışı Ankara’da kapalı kapılar ardında oynanan bir oyuna dönüşüyor.
Oysa hepimiz biliyoruz ki artık Türkiye’nin siyasi tablosunda, tek başına iktidar olabilecek bir çoğunluk elde etmesi mümkün olan bir parti yok. Dolayısıyla seçimi bir yarış olarak algılama huyumuzu terk etmemiz gerekiyor.
Seçimi bir konsensüs arayışı olarak görmemiz ve oylarımızı bu konsensüs arayışının bir aracı olarak kullanmamız gerekiyor.
Daha açık bir deyişle, iki turlu seçimle elde edebileceğimiz seçim sonucunu tek turlu bir seçimde elde etmenin yollarını aramalıyız.
Yerel seçimlerle genel seçimlerin bir arada yapılıyor olması bir bakıma bize bu imkânı da veriyor. İl genel meclisi ve belediye meclisi seçimlerinde kullanacağımız oylarla gerçek siyasi tercihlerimizi ortaya koyarken, genel seçimlerde kullanacağımız oylarla ‘hangi kanadın’ iktidar olmasını tercih ettiğimizi, ulusal uzlaşmanın hangi zeminde gerçekleşebileceğini belirleyebiliriz.
Bugün için Türkiye’de iktidara aday iki ana blok var. Bir tanesi Refahyol’un devamı olan ‘FP-DYP’ bloku, öteki ise ‘DSP-ANAP’ bloku.
Araştırmalar bu bloklarda yer alan partilerin ne tek tek, ne de blok halinde TBMM’de yeterli çoğunluk sağlayabilecek bir sandalye sayısına ulaşamayacaklarını ortaya koyuyor. Bu gerçekleşirse barajı geçeceğine kesin gözüyle bakılan MHP ve baraj sınırındaki CHP de kilit parti konumuna girecekler.
Bu durumda iktidara gelmesini en çok istediğimiz partiyi değil, iktidara gelmesine en az itiraz edeceğimiz partiyi seçmeliyiz.
Eğer mevcut kilitlenme sandıkta da aynen devam ederse çok yakında bir seçime daha gideceğimizi şimdiden söyleyebiliriz.