Dünkü Radikal’in manşetinde, bu konularda söz söylemeye hiç hakkı olmadığın! düşündüğüm Türkiye Cumhuriyetimin Adalet Bakanlığı’nın Özel hayatın dokunulmazlığı ile ilgili bir yasa hazırladığına ilişkin haber vardı.
Gazeteciler kimlerin özel hayatlarının peşindeler?
Sorunun yanıt! çok açık: Gazeteciler, sıradan insanların değil, kamusal hayatın ön sıralarında yer alan kişilerin peşindeler. Bir belediye başkanı, bir parti lideri, bir belediye meclisi üyesi, bir artist, bir politikacı, bir sporcu ve hatta bir gazetecinin peşindeler.
Onların kamunun karşısında yaptıkları, söyledikleri ile kişisel hayatlarında yaptıkları ettikleri arasında bir fark olup olmadığını denetliyorlar.
Örneğin bizim manavın özel hayatı, kiminle kırıştırdığı onları hiç İlgilendirmiyor. Ama buna karşılık herkesin özel hayatında nasıl davranması, nasıl giyinmesi, nasıl ibadet etmesi gerektiği konusunda son derece keskin fikirleri olan bir tarikat liderinin, kendi özel hayatında nasıl davrandığı, müridi genç kızlara nasıl bir cinsel taciz uyguladığı gibi konuları İzliyor ve bu tür insanların özel hayatlarına burunlarını sokuyorlar.
Gazeteciler kamu adına bu takibi yapmamış olsalardı, Suna Abla’nın çiftliği, Amerika’daki mallar, seks tuzağına dönüştürülmüş tarikatlar, devletin korumalarının himayesinde şarkıcılarla kaçamak yapan İçişleri bakanları ve şu anda aklıma gelmeyen daha birçok olay gözler önüne serilemeyecekti.
Burada dikkat etmiş olacağınız gibi tek bir Ölçüt var: Kamu çıkarı. Modern toplumlarda kamusal kişiliklerin söyleyebilecekleri yalanlara karşı toplumu koruyacak bir mekanizması oluyor ‘paparazzillik’.
Bir insan, kamusal bir kişilik kazanmasının faydalarını kendi özel hayatında da görüyorsa, burada artık ‘özel hayatın’ özelliğinin kalamayacağını düşünüyorum. Toplum, kamusal hayatta belirli rollere talip olan kişileri her şeyleri ile tanımalı ki onlar hakkındaki son ve doğru kararını verebilsin.
Bizim Adalet Bakanlığımızın tasarısına göre özel hayat kutsal bir şey ve bu nedenle kişilerin telefonlarının dinlenmesi, fotoğraflarının kendi izinleri olmadan çekilmesi bu özel alana tecavüz anlamını taşıyor.
Ne kadar ilginç: Devlet, çeşitli kurumlarıyla yıllardır herkesin telefonunu izin almadan dinliyor, en masum yasal toplantılara katılanların fotoğraflarını kendi izinlerini almadan çekip onlar hakkında dosyalar tutuyor ve bu durum özel hayata müdahale sayılmıyor da; bir milletvekilinin Meclis’te sekreteriyle kırıştırdığını gizli bir takip sonucu ortaya çıkaran gazetecinin yaptığı özel hayata müdahale oluyor.
Yapılmaya çalışılan, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde halkın haber alma özgürlüğünün, basın özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Diana’nın trajik sonunun halkın vicdanında yarattığı duygular, siyasi iktidarların hiçbir zaman vazgeçemediği basına sansür özleminin örtüsü olarak kullanılıyor.
Öyle görünüyor ki bu konuda daha çok yazacağım.
