Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Dünyayı yöneten yeni lider tipi

Atina’daki, Türk-Yunan Medya Konferansı’na gittiğimde Başbakan Simitis’le de tanışma olanağı bulmuştum.

Simitis erken seçim kararını aldıktan bir saat sonra Türk gazetecileri Başbakanlık’ta kabul etmiş ve hepimizle teker teker tanışmıştı.
‘Radikal’in adı onda neleri çağrıştırmıştı bilemiyorum ama tanıştırıldıktan sonra kafasını sallayarak birkaç kez “Radikal… Radikal..” dediğini hatırlıyorum.
Dış görünüşüyle bende sade bir insan izlenimini uyandırmıştı. Gösterişsiz, mütevazı ama ne yapmak istediğini bilen bir insan izlenimi.. Hatta bir politikacıdan çok bir yüksek bürokratla karşı karşıya olduğunuz izlenimi..
Sonra Mitterrand’a Fransa’da seçim kazandıran kampanyanın sloganını hatırlamıştım: Sakin güç! Karşımdaki adam sanki o eski seçim kampanyasının canlı bir örneği gibi duruyordu.
O zaman şöyle düşünmüştüm: Hiçbir karizması olmayan bu insan tipi acaba bizim de ihtiyacını duyduğumuz bir siyasi lider profili midir? Yunanistan’da son derece önemli yapısal dönüşümleri gerçekleştiren, Türkiye ile barış gibi Yunan toplumunun çok hassas olduğu bir konuda önemli adımlar atan Simitis acaba yeniden seçilebilir mi? Yunan toplumu Batılılar gibi sadece programlara ve yapılanlara bakarak mı oy verecek, yoksa aslında Doğulu bir toplum olduğunu tekrar göstererek meydanlarda kitleleri büyüleyenlere mi yönelecek?
Seçimi kıl payı da olsa Simitis kazandı. Karşısındaki rakibi kendisinden daha gençti, karizmatikti, genç kızların yüreğini hoplatacak kadar da yakışıklıydı.
Seçim sonuçları ile ilgli haberleri izlerken “Yunanlılar da yavaş yavaş Batılılaşıyorlar” diye düşünmeden edemedim. Komşumuz ilk kez ağzı kalabalık politikacı tipini reddediyordu. Bir programı olan, bunu açıklıkla ve dürüstlükle anlatabilen, popülist kaygılarla toplumun hassas noktalarını kaşımaya tevessül etmeyen bir politikacının Yunanistan’da seçim kazanmış olması bizim için de önemliydi. Önemli olduğu kadar kendimize dersler de çıkarmamızı gerektiren bir sonuçtu bu.
Dünya olaylarını yakından izleyenler gösterişsiz ama işini bilen bürokrat tipli politikacıların artık eski karizmatik liderlerin yerini aldıklarını da görüyorlar. Portekiz’de Guterres, İspanya’da Aznar, Almanya’da Schröder gibi ‘sakin güç’ler bu eğilimin öncüleri. Blair’i dışarıda bırakacak olursak neredeyse tüm Avrupa artık bu tip politikacılar tarafından yönetiliyor. Çok büyük bir sürpriz olmazsa Amerika’da da Clinton gibi karizmatik bir liderin yerini Al Gore gibi görmeye pek alışkın olmadığımız bir tip alacak.
Bir ay içinde Türkiye kendisine bir cumhurbaşkanı seçecek. Öyle görünüyor ki yeni cumhurbaşkanımız da bu yeni politikacı tipinde olacak. Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi karizmatik liderlere alışkın toplumumuz ilk başta bunu yadırgasa bile eminim kısa sürede benimseyecek. Biraz falcılık gibi oluyor belki ama, sonra sıra partilerimizin başındakilere gelecek. Bu genel eğilim Türkiye’yi de etkileyecek.
Meydanlara çıktığı vakit kitleleri etkileyecek parlak nutuklar atan politikacı tipini siyaset hayatımızdan uzaklaştırmayı ve işini bilen, belirli bir programı olan, popülist kaygılarla ülkenin geleceğini ipotek altına almayan politikacı tipine yol açmayı başarabilirsek, Batılılaşma yolunda da en önemli adımı atabileceğimizi düşünüyorum.