Gülme, ırzına geçerler!
Pakistan’ın Simone de Beauvoir’ı olarak tanınan Alis Faiz, Fransız gazeteci Laurence Gourret’ye bir röportaj sırasında şunları söylemişti:
“Kafamda bir görüntü var, 1960’lı yıllarda Lahor sokaklarında bisikletle gezen, bermuda şortlu genç kadınların görüntüsü. Bugün böyle bir şey düşünülemez bile.”
Gourret’nin Pakistan izlenimlerini anlattığı kitabı ‘Başörtünün İçyüzü-Benazir’ kitabını okurken anneannemin, annemin, kayınvalidemin gençlik fotoğrafları gözümün önüne gelmişti. Malatya ve Afyon’daki Cumhuriyet Bayramı ya da 30 Ağustos balolarında çekilmiş fotoğraflar.. Kentli ailelerin hepsinin evinde benzerlerine rastlayabileceğimiz fotoğraflar. Şık erkekler, saçları yapılı, makyajlı, yeni dikilmiş tuvaletlerinin içinde alımlı kadınlar…
O kitabı okuduktan sonra 6 Eylül 1998’de bir yazı yazmışım. Bir bölümünü aktarıyorum: “Kitabı okurken Pakistan ile Türkiye’nin ne kadar da birbirine benzediğini fark ettim. Benazir Butto – Tansu Çiller benzerliği kadar çarpıcı olanlardan biri de İslamiyetin bir siyaset faktörü olarak hayatımıza girmesiyle birlikte Pakistan ile Türkiye’nin geçirdiği toplumsal değişim.”
Faiz’in anlattığı tablo ile artık albümlerde, sandık köşelerinde kalan sararmış fotoğraflardan yansıyan görüntüler ne kadar da benzeşiyor.
Muhammed Ali Cinnah’ın laik Pakistan’ının popülist politikacılar elinde geçirmeye zorlandığı değişimin son noktasını önceki gün haber ajansları dünyanın dört bir köşesine geçtiler. Dün Radikal’de de yayımlandı.
İslamabad Polis Müdürü Nasir Durrani, önceki gün bir kız lisesinde yaptığı konuşmada kadınların göze batmamak için kahkaha atmamalarını, pazara, parka giderken yüzlerine ciddi ve sert bir ifade takınmalarını tavsiye ediyordu. Böylece kadınlara karşı işlenebilecek muhtemel suçlar önlenebilecekti.
Pakistan’da Zülfikar Ali Butto ile başlayan değişimin temel noktası halkın çoğunluğunun Müslüman olduğu ülke söylemine dayanıyordu. Bizdeki halkının yüzde 99’u Müslüman Türkiye önermesiyle ne kadar da benzeşiyor.
Butto’nun açtığı yoldan daha sonra Ziya ül Hak, Benazir Butto, Navaz Şerif ve şimdi de Pervez Müşerref geçti. Bu yolculuk Pakistan’da kadınların giderek ikinci sınıf vatandaşlar haline döndükleri, toplumsal yaşamdan tecrit edildikleri bir sürece de işaret ediyor.
Pakistan’da mahkemelerde bir erkeğin şahitliğini geçersiz kılmak için en az dört kadının şahadeti gerekiyor. Bu yüzden tecavüz şikâyetiyle polise ve mahkemeye başvuran kadınları bekleyen tek şey tecavüzü kışkırtmakla suçlanmak ve mahkûm edilerek hapse girmek. Pakistan şeriatı, tecavüz şikâyetiyle kendisine başvuran kadınları zina suçuyla hapse göndermekte tereddüt göstermiyor. Bu açıdan polis müdürünün kadınlara “aman ortalarda görünmeyin, kahkaha atıp dikkat çekmeyin, tecavüze uğrar üstüne de hapse girersiniz” demesi mantıklı. Ama mantıklı olması, insani olması anlamına gelmiyor.
Pakistan’da kadınlara yönelik ev içi şiddet suç olmadığı gibi erkekler için bir hak olarak görülüyor. Karılarını öldüren erkekler buna ‘haklı’ bir gerekçe gösterdikleri zaman (başını açmak istemişti, komşunun oğluyla konuşurken gördüm gibi) ceza almaktan kurtulabiliyorlar. Pakistan bu özelliğiyle kocalara karılarını öldürme hakkı veren belki de tek dünya ülkesi.
Pakistan artık Taliban’ı bile aratacak şeriat uygulamalarına sahne olan bir ülke. İslamı kullanarak iktidara gelenler ve iktidarlarını korumak için şeriat kurallarını daha da ağırlaştırmakta bir sakınca görmeyenler ceplerini her geçen gün daha da şişirirlerken, halkının yarısına yakınının açlık sınırında yaşadığı bir ülke.
İslamcılığın politik düzlemde ne kadar baskıcı ve başkalarının hayat haklarına ne kadar tahammülsüz olduğunu gösteren bir ayna.
Türkiye’nin çok iyi izlemesi gereken bir laboratuvar.