Dünyada profesyonel futbolda kazanılan başarılar için prim vermeyi düşünen tek devlet bizimki olmalı.
ANAP’ın TBMM’ye verip sonra hükümet tasarısı haline getirmek için geri çektiği yasa teklifi ile DYP’nin “ben de varım’ demek için hazırladığı yasa teklifinin başka hiçbir anlamı yok.
Dünyada parti gruplarında bayraklar sallanarak amigo gösterilerinin yapıldığı, teknik direktörlere kürsüde konuşma olanağı verip, bunu kulübüyle yeniden anlaşması için bir baskı vesilesi olarak kullanıldığı ilk parlamento da bizimki olmalı.
Aynı parlamento Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Milli Eğitim Bakanlığı bütçeleri için bu kadar bonkör davranmıyor ama. Türkiye’de bir spor salonunun yapımı neresinden bakarsanız bakın 10 yıla yakın sürüyor. Bunun tek sebebi var: Ödenek yokluğu! Anadolu’da daha hâlâ düzgün bir kapalı spor salonuna sahip olamayan yüzlerce il ve ilçe merkezi.var. Amatör spor karşılaşmalarının büyük bölümünde sahada doktor bile bulundurulamıyor. Bunun sebebi de aynı: Ödenek yok! Çocukların yararlanabileceği spor alanlarına sahip olmayan binlerce ilkokul, ortaokul ve lise var. Sebep yine aynı: Ödenek yok!
Spor yapma yaşındaki çocukların ve gençlerin istedikleri sporu yapıp, kendilerini geliştirmelerine de imkân yok. Çünkü kısıtlı sayıdaki spor tesisi lisanslı sporculara zor yetiyor.
37 spor dalını yöneten federasyonların toplam bütçesi 10 trilyon lira. Türkiye’nin en çok başarı gösterdiği takım sporları olan basketbol ve voleybol bu bütçeden ancak 650’şer milyar lira alabiliyor. Okçuluk, halter, boks, güreş gibi Avrupa, Dünya ve olimpiyat şampiyonları yetiştiren sporlara ayrılan paranın toplamı, büyük futbol kulüplerinin bir teknik direktör çalıştırmalarına bile yetmiyor.
Ama futbolu siyasetin bir parçası haline getirerek, bunun sağladığı popülerlikten yararlanmak isteyen politikacılarımız sayesinde kısıtlı kamu kaynakları profesyonel futbola hibe edilebiliyor. Büyük kentlerdeki stadyumlar büyük kulüplere komik rakamlar karşılığı devredilebiliyor.
Ve bütün bunlar sözde sporu desteklemek adına yapılıyor. Vergi mükelleflerinin paraları, zaten on milyonlarca dolarlık bütçeleri olan profesyonel kulüplere aktarılmak isteniyor. Profesyonel futbol kulübü yöneticiliğini kişisel reklamları için seçen insanlar, görevde oldukları dönemde sadece kendi kısa vadeli geleceklerini düşündükleri için kulüpleri batma noktasına getiriyorlar ve bunun bedelini ödemek de vergi mükelleflerine düşüyor.
Memura üç kuruş zam IMF’ye takılırken Mesut Bey’in, Fikret Bey’in, Tansu Hanım’ın amigoluk heveslerine milyonlarca dolar bulunabiliyor.
Bunun doğru olduğunu söyleyemeyiz. Bunun Fenerbahçelilikle, Beşiktaşlılıkla, GalatasarayIılıkla ilgisi yok.
Futbol, Türkiye için gerçekten bir tanıtım vesilesi olarak görülüyorsa yapılması gereken şey Galatasaray’ın başarısını kurumsallaştırmak olmalı. Bunun yapılma yolu kulüp kaynaklarını doğru kullanmayıp bir de kulübün gelirlerine temlik koyduran yöneticilere 35 milyon dolar bağışlamak değildir.
Devlet, profesyonel futbola ayıracak kaynak bulabiliyorsa, bu kaynağı yeni oyuncu ve teknik adam yetiştirmeye, bunların yetişeceği sağlıklı spor alanları ve okullar oluşturmaya ayırmalıdır