Bilmiyorum sizler de izleyebildiniz mi? İstanbul sinemalarında gösterilen bir reklam filminin bana hatırlattığı şeylerden söz etmek istiyorum bugün. Yanlış anlaşılmasın, bir reklam filminden büyük hayat dersleri çıkaracak kadar ‘uçuk’ değilim henüz. Ama küçük derslerin çoğu zaman büyük derslerden daha öğretici olduğuna inandığımı da söylemeliyim.
Reklam bir viski reklamı. Sanki bir sinema filmi gibi çekilmiş, özen gösterilmiş dört dörtlük bir film. Bir dakikadan belki biraz fazla bir süreye bir insan yaşamının en önemli kesitleri sığdırılmış. Lüzumsuz hiçbir konuşma yok. Mesaj ‘en az daha çoktur’ ilkesi doğrultusunda sadece filmin sonunda söylenen tek bir cümleye sığdırılmış: Yaşamınız bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçtiğinde, gördükleriniz hatırlanmaya değer şeyler olsun!
Ölümle burun buruna gelmiş, azrailin elinden yakasını son anda kurtarmış insanlar o kritik anı anlatırlarken söze hep “Hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti” diye başlıyorlar. Benim başıma hiç gelmedi ama birçok arkadaşımdan duydum.
Sözünü ettiğim reklamı izledikten sonra düşündüm: Bir insanın hayatının son anında hatırlamaya değer ne olabilir diye…
Sevdiğin kadını ilk öpüşün, ilk kucaklaşma, minicik bir canlıyı kucağına aldığın ilk gün, onun ilk adımları, ilk sözleri… Çocuğun gözleri sevinçle büyümüş bir şekilde sana doğru koşarken, en yakınlarının sevinçleri… İstemeden de olsa sevdiklerini kırdığın anlar, üzüntüyle bükülmüş dudakların kenarından süzülen gözyaşları…
Ne kadar zorlarsam zorlayayım bunların arasına günlük telaştan bir sahne koyamadım. İş telaşı, bir şeyi başarmanın gururu, başarısızlıkların utancı, kazandığın paralar, aldığın evler, otomobiller… Bu sahnelerin hiçbiri o son seyrettiğin filmde olmayacak.
Tıpkı Jackson Brovvn Jr.’ın söylediği gibi: Kimse ölüm döşeğinde “işyerimde daha fazla zaman geçirseydim” demez.
Buna karşılık eminim ki gerçekten yapmak isteyip yapamadıkların da kendisini hatırlatacak, bir iki mili saniye içinde de olsa… O birkaç mili saniyenin aslında yitirilmiş koca bir hayat olduğunu o anda yalnızca sen anlayacaksın. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Artık sana tanınan sürenin sonundasın ve tekrar başa dönüp yapmayı ertelediğin şeylere ulaşamayacaksın.
Ortega’nın “hayatımız bizim olan tek şeydir” dediğini hatırlayacaksın. Ve sana gerçekten ait olan o tek şeyden ayrılma zamanı geldiğinde her şey için çok geç olacak.
Bunun neşeli geçmesini dilediğim bir hafta sonu için pek de uygun bir konu olmadığının farkındayım.
Ama kim bilir belki bugün içimizden hiç olmazsa birimizin gözünün açılmasına faydam dokunur. Belki içimizden birisi gözünü açar ve hayatın gerçeğinin günlük telaşlarımız ve hırslarımızdan çok daha başka yerlerde aranması gerektiğini görür diye düşünüyorum.