İran'da neler oluyor?
ran Devrimi’nin ilk günlerini hatırlayanlar Tahran sokaklarını dolduran gençleri televizyonlardan seyrederken ‘acaba’ diye kendilerine sormadan edemiyor olmalılar.
İran’ı 20 yıldır Şah rejimini hiç aratmayacak bir despotlukla idare eden zihniyetin son günleri mi geldi? Yenilikçiler İran’ı saran koyu taassubu bir parça olsun aralama başarısını gösterecekler mi? İslam ile demokrasinin bir arada yaşanabileceğini gösterecek yeni bir oluşum mu başlıyor?
Bütün bu sorulara bugünkü olaylara bakarak karar vermek hiç kolay değil.
İran’daki olaylar ilk bakışta bir öğrenci hareketi niteliğini taşıyor. Ve kendinden önceki bütün öğrenci hareketleri gibi devletin daha da güçlenmesi ve otoritenin baskısının daha da artması sonucunu yaratmaya da aday görünüyor.
İslam devriminin başlangıcında sokakları dolduranlar da yine aynı gençlerdi. Ancak o gençlik hareketini büyük bir devrime dönüştürüp faşist Şah rejimini deviren şey o hareketin arkasındaki sol siyasi hareketlerle birlikte mollaların toplum nezdindeki olağanüstü prestijleriydi.
İslam gibi çok güçlü bir ideolojinin devrimden sonra öteki müttefiklerini tasfiye edip, İran’da mollaların egemenliğini ilan etmesi de bir tesadüf değildi.
Bugünkü İran’da siyasi muhalefet ne mollaların gücüne ne de eski TUDEH gibi komünist partilerin örgütlülüğüne sahip.
Bu yüzden İran’da bir gecede çok şeyin değişebileceğini zannedenler yanılıyorlar.
Öte yandan aynı şekilde İran’da hiçbir şeyin değişemeyeceği görüşündekilerin de yanıldıkları bir gerçek.
İran’ın Batı değerlerine hiç yabancı olmayan güçlü bir orta sınıfı var. Ve demokrasi, insan hakları, hukuk devleti talepleri dünyanın her yerinde yükselirken İran’ın kendisini bunun dışında tutabilmesi mümkün değil. İran’ın hem genel konjonktürden hem de ülke dışındaki İranlıların oluşturduğu demokratik muhalefetten etkilenmeyeceğini varsayamayız.
İran’ı, despot Arap rejimlerinden ayıran en önemli fark da burada yatıyor.
İran’da gelecekte neler olacağı sadece bu ülkeyi ilgilendirmiyor. Bütün bir İslam Alemi de İran’da meydana gelecek değişimden etkilenecek.
Değişimciler başarılı olursa İslam ile demokrasinin bir arada yaşayabileceğini gösteren ilginç bir deney yaşanacak. Bunun bir yandan Arap dünyasındaki, öte yandan Türkiye gibi Arap olmayan ve laik düzeni benimsemiş ülkelerdeki şeriatçı akımları önemli ölçüde güçten düşüreceğini beklemeliyiz. Öte yandan değişimcilerin mutlak yenilgisi ile sonuçlanabilecek bir girişim de benzer etkiyi bu sefer şeriatçı akımların güçlenmesi şeklinde yaşamamıza yol açacak.
İran’ı yakından izlemeye devam etmeliyiz.