RADİKAL

İyilerin dostu, kötülerin düşmanı

 Yanlış hatırlamıyorsam 12 yıl kadar oluyor. Kurthan Fişek ile birlikte Hürriyet Grubu’nda haftalık bir haber dergisi yayımlamak üzere çalışıyorduk. Derginin adı Tempo olacaktı. O günlerin gözde haber dergisi Nokta’ydı ve elbette biz dergimizin ondan daha iyi olmasını istiyorduk.

Tempo’nun ancak farklı bir ürün olması halinde başarılı olabileceğini düşünüyorduk. Kâğıdı, baskısı, içeriğiyle ayrışmasını planlıyorduk. Bir de slogan uydurmuştuk kendimize: Her şeyi duyma olanağına sahip, her şeyi yayımlama cesareti olan bir dergi! (Bunu Fransız L’Express dergisinin ‘haber alma olanağı, yazma cesareti’ şeklindeki reklamından yürütmüştük.)
Kadro oluşturma çabalarımız bu hedef etrafında şekilleniyordu. Kadromuza aldığımız ilk isimlerden birisi olan, şimdiki Aktüel’in Genel Yayın Yönetmeni Metin Soysal “Müthiş bir kadın var” demişti, “Dünya Gazetesi’nde çalışıyor, her şeyi duyar, hiç kimseden korkmaz, ama burada çalışmaya ikna edebilir misiniz bilmiyorum?” Bunun üzerine Metin’e bize bir randevu almasını rica etmiştik.
Ertesi sabah daha gazetelere bakarken odamın açık kapısından telaş içinde eteklerini savuran bir kadın girip, pat diye masamın önündeki koltuğa oturdu. “Ben Gülçin” dedi. Konuşmama fırsat vermeden masamın üzerindeki sigara paketine uzanıp devam etti: “Öyle dedikodu filan istiyorsanız yazamam. Ama cesaretiniz varsa yayımlayabileceğiniz haberler getiririm. Başınızı belaya sokarım haberiniz olsun.”
Gülçin Telci ile işte böyle tanıştım. O ilk anda birbirimize ısındık, bu tür görüşmelerde konuşulan para konularını açamadık ve birlikte çalışmaya karar verdik.
Pazartesi günü gazeteye geldiğimde masamın üzerinde tanıdık bir yüzün üç fotoğrafı bulunan bir kitap buldum. Adı ‘Ben Gülçin’di. Kitabı elime aldığımda kulaklarımda 12 yıl önceki tanışmamızın açılış cümlesi yankılanıyordu.
‘Ben Gülçin’, Gülçin Telci’nin ilk kitabı. Hürriyet’teki okuyucuları ve biz meslektaşları Gülçin’in yazılarının ne demek olduğunu iyi biliyoruz. Bu yazıları üstelik Gülçin’e hiç yakıştıramadığım düzenli bir sistem içinde-bir araya getiren kitap, yakın geçmişimizin en önemli olaylarına tanıklık ediyor. Yaşamını sadece haber üzerine kurmuş, kuşkucu, meraklı ve araştırmacı bir insanın yazıları bunlar.
Daha sonra her biri Türkiye’yi sarsacak skandallara dönüşen olayların ilk habercisi bu yazılar. Örneğin Erol Evcil’i ilk keşfeden gazeteci Gülçin Telci’ydi. Herkesin ‘zeytinci’ diye tanıdığı birinin nasıl olup da bu kadar yükselebildiğini, hangi ilişkiler içinde olduğunu ilk o sezmiş, o yazmıştı.
Orhan ve Gülay Aslıtürk, Sedat Demir, Mehmet Ağar ve herkesin ‘leydisi’ olduğu dönemde Tansu Çiller, onun dikkatli gözlerinden kaçmayı başaramamışlardı.
Tuncay Özkan’a aramızda ‘iyilerin dostu, kötülerin, şerrreffsizlerin düşmanı’ diyoruz. Gülçin de tanıdığım insanlar içinde bu sıfatla anılmayı hak eden bir kaç kişiden biri. Zaman zaman kendisine zararını dokunacağını bile bile, bazen dost, arkadaş kaybetmeyi göze alarak gazeteciliğinden hiç taviz vermedi. Halkın haber alma özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutan bu gazetecinin kitabının hak ettiği ilgiyi göreceğine eminim. ‘Ben Gülçin’, kitaplığınızda mutlaka bulunması gereken bir kitap.