RADİKAL

Kadınların özgür giyim hakkı

 Bugünkü Radikal’in birinci sayfasında yer alan bir fotoğrafı dikkatle incelemelisiniz. Bu fotoğrafın öyküsü bugün yaşadığımız ‘giyim özgürlüğü’ tartışmalarına ışık tutuyor. Belki binlerce sayfada anlatılabilecek bir olayı tek bir karede özetliyor.

Fotoğrafın çekildiği tarih 16 Haziran 1995. Yaklaşık dört yıl önce, TBMM’de görev yapan kadın kameraman Nalan Golal, milletimizin seçilmiş bazı temsilcileri tarafından taciz ediliyor.
Tek bir kusuru var Nalan Hanım’ın. Ayak bileklerine kadar inen uzun eteğinin altına çorap giymemiş olması. Bu aslında sadece Nalan Hanım’ın bir tercihi de değil. Ülkemizde mayıs ortasından başlayarak kentlerde yaşayan kadınların ezici bir çoğunluğu çorap giyme alışkanlığına sahip değiller. Kadın çorabı üreticisi Sami Kariyo’nun pazar günü Radikal’de yayımlanan söyleşisinden öğreniyoruz bu gerçeği. Avrupa’da kadın başına yıllık naylon çorap tüketimi 14’ü geçerken Türkiye’de kadın başına naylon çorap tüketiminin dördü ancak bulmasının bir sebebi de bu alışkanlık. Nalan Hanım’ın çorapsız işe gelmesinin sebebi de sadece bu.
Önce ‘mümtaz’ bir milletvekili ayağa fırlıyor ve Meclis’te bu kılıkla görev yapılamayacağını, kameramanın salondan çıkartılması gerektiğini söylüyor ve kameraman görevden alınıyor. O dönemde Meclis İdare Amiri olan ANAP Milletvekili Yücel Seçkiner kameramanın kıyafetinin Meclis yönetmeliklerine uygun olduğunu söylüyor ama RP başta olmak üzere DYP milletvekillerinin de katkılarıyla ‘çorapsız kadın’ cezalandırılıyor.
Bu olaydan çok kısa bir süre önce RP’li milletvekillerinin öncülüğüyle TBMM’de görev yapan kadınların kıyafetlerinin nasıl olması gerektiği yeniden belirleniyor. Yırtmaçlı, kısa etekler yasaklanıyor, kadınların pantolon ve kolsuz gömlek giymelerine izin verilmiyor vs.
Fransız gazeteci Laurence Gourret’nin “Başörtünün içyüzü – Benazir” (Milliyet Yayınları, çeviren: Nihal Önol) isimli kitabında Pakistanlı bir kadın aydın 1960’larda Lahor sokaklarında şortlu kadınların bisiklete bindiğini, şimdi bu görüntüyü hayal etmenin bile mümkün olmadığını anlatıyor. Tıpkı Türkiye’nin geçirdiği gibi bir dönüşüm. 30-40 yıl öncesinde annelerimizin, anneannelerimizin giydiği kıyafetleri bugün Anadolu sokaklarında giymeye kaç kadın cesaret edebiliyor?
Türbanı bir isyan bayrağına dönüştüren siyasi İslam güçlendiği her yerde kendi dışındaki yaşam biçimlerini, özgürlükleri, kişisel tercihleri baskı altına alıyor.
Kamusal alanda türban sadece bir sembol olarak değil, böyle giyinmek istemeyen kadınlara karşı bir baskı aracı olarak da kullanılıyor. Modern giyimi tercih eden kadınlar tecrit edilmeye çalışılıyor. Türbanlı görevlilerin bulunduğu birçok yerde başı açık kadınların karşı karşıya kaldıkları muamele en hafifinden aşağılanmak oluyor.
Kişisel giyim özgürlüğünü gerçekten savunmak her şeyden önce başka yaşam biçimlerine tahammül edemeyenlere karşı çıkmaktan geçiyor.
Türbanın hangi amaçla kullanıldığına bakmadan, Merve Kavakçı’nın eylemini ‘kişisel özgürlük girişimi’ olarak algılamak için insanın gerçekten çok saf olması gerekiyor.