RADİKAL

Kamu görevlisinin özgür giyim hakkı

 Dün aldığım bir okuyucu mektubu türban konusunda önyargılı olduğum, insanları giysilerine ve dış görünüşlerine bakarak sınıflandırdığım gibi eleştiriler içeriyordu. Demek ki derdimin ne olduğunu tam olarak anlatamamışım.

Önce şunun altını çizeyim: İnsanların özel hayatlarında ne giyindikleri ile ilgilenmiyorum.
Bu herkesin kendisinin karar verebileceği bir şey. Herkes kendisini nasıl rahat hissediyorsa öyle giyinebilir. İsteyen türban takar, isteyen sarık sarar, isteyen kravat takar, isteyen mini etek giyer vs..
Bunun kamu otoritesini ilgilendiren bir yönü yoktur. Burada tek bir sınır olabilir: Herkes tarafından kabul edilen genel ahlak kuralları. Yani çıplak dolaşamazsınız, belediye otobüsüne mayoyla binemezsiniz vs.
İnsanların giydikleri giysilerini siyasi görüşlerine ya da dini inanışlarına göre seçmelerine de karşı değilim. Sonuç olarak bu da özel hayatın bir parçasıdır ve insanlar nasıl düşünüyorlarsa kendilerini öyle ifade etme hakkına sahiptirler.
Ancak, özel hayat alanında geçerli olan bu hakkın kamusal alanda, kamu yararı için sınırlanabileceğini düşünüyorum.
Bunun sebepleri son derece açık. Eğer giysilerinizle belirli bir siyasi görüşün ya da inancın savunuculuğunu yapıyorsanız, giysilerinizi kendinizi başkalarından ayırt etmek için kullanıyorsanız ve kamu görevi yapıyorsanız bu hakkınız sınırlanabilir.
Kamu görevlilerinin ülkede yaşayan herkese karşı eşit davranabilmesi, ‘kendisi gibi olmayanlar’a da kamu görevinin gerektirdiği hizmeti eşit olarak sunabilmesi görev sırasında bu tür ‘işaretlerin’ kullanılmaması ile sağlanabilir.
Özel hayatında istediği gibi giyinmek ve istediği siyasi görüşü savunmak hakkına sahip olan kamu görevlisi, görev başındayken bu hakkını kullanamaz. Kullandığı takdirde bu vatandaşlar arasında ayrımcılık yaratmak için bir zemin oluşturur.
Başka bir deyişle kendisi içinde ne hissederse hissetsin kamu görevlisi ‘nötr’ görünmek zorundadır. Siyasi kimliğini ortaya koyacak işaretleri, giysileri kullanmamak zorundadır.
İslami giyim tarzının kamusal alanda serbest bırakılmasının doğurabileceği sakıncalar zannedildiği gibi laik cumhuriyetin bir anda yıkılıp gitmesine değil, kamu görevinin vatandaşlar arasında eşit ve adilane paylaştırılamamasına sebep olur.
Öte yandan İslami yaşam biçiminin yerleştirilmesini savunanların dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de başka yaşam anlayışlarına hoşgörü göstermeyeceklerine de eminim. Bu konuda kuşkusu olanların İslami kesimin yayın organlarını şöyle bir karıştırmaları bile yeter.
Bizim sorunumuz Türkiye’deki siyasal İslamcıların, İslam’ı kişisel bir tercih olarak değil bir dünya nizamı olarak görmelerinden kaynaklanıyor. Bugün dini inançlarını gerekçe göstererek kamu görevi sırasında türban takmayı savunanların, yarın medeni hayatın öteki alanlarında da benzer bir düzenleme isteyecekleri, böyle bir taleplerinin olduğu İslamcı kesimin yayın organlarında her gün yazılıyor.
Sorun Merve Kavakçı’nın saçını göstermek isteyip istememesinden çok daha büyük boyutlu. Cevap vermemiz gereken soru şu: Kamusal alanda mesai saatlerinden tutun da, miras hakkına, yargılama usullerine, genel kabul gören kadın haklarına kadar çok geniş bir perspektif içinde İslami kurallara göre yaşamaya hazır mıyız? Türkiye’yi tam ortasından kalın bir çizgiyle bölmeye hazır mıyız?