RADİKAL

Katliamı unutmayın

Bugün 8 Ekim 1999. Tarihe ‘Bahçelievler Katliamı’ olarak geçen olayın 20. yıldönümü.
Daha sonra karşımıza ‘Susurluk çetesi’ olarak çıkan Abdullah Çatlı’nın, Haluk Kırcı’nın ve öteki canilerin Türkiye sahnesinde ilk kez büyük çaplı bir eylemle boy gösterdikleri bir olaydı, Bahçelievler Katliamı.

Kurbanlar bir bekâr evinde kalan yedi arkadaştılar: Latif Can, Efraim Ezgin, Gürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevenci..
O yıllarda Ankara’da yaşıyordum. Gazeteciydim. Şimdikinden 20 yaş gençtim ve Türkiye’de bu insanlık dışı olayın bazı şeyleri değiştireceğine inanıyordum. Maltepe Camii’nden bir ucu Kızılay’a diğer ucu Tandoğan’a uzanan kalabalığın gücünün bu katliamı cezasız bırakmayacağını hissediyordum.
O tarihten bugüne kadar geçen olayları, bitmek bilmeyen yargılama sürecini, bir türlü yakalanıp adalet karşısına çıkarılamayan ama herkesin tanıdığı sanıkları herkes biliyor.
Artık 23 yaşın heyecanından ve romantizminden uzaktayım. Türkiye’nin düzeninin herkesin gözü önünde işlenen cinayetleri bile cezasız bırakabileceğini gördüm. Katillerin ‘şerefli vatan evlatları’ olarak nitelendiğine şahit oldum. Ama Türkiye’nin herkesin huzur içinde yaşayabileceği bir ülke olabileceğine olan inancım hâlâ sarsılmadı. Toplumsal hafızamızın giderek daha güçlendiğini biliyorum. Türkiye’yi katillerin serbestçe gezemeyecekleri, demokratik bir hukuk devletine dönüştürecek olan en önemli gücün de bu olduğuna inanıyorum.
Şimdi Haluk Kırcı’nın emniyette verdiği ifadeyi okuyup, 8 Ekim 1979’u, o uğursuz geceyi bir kez daha hatırlayalım. Hatırlayalım ve hiç aklımızdan çıkmamak üzere beynimize kazıyalım.
“Ankara’da Eğitim Enstitüsü’nde okurken Abdullah Çatlı Ülkü Ocakları Başkanı’ydı. Çatlı, Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı olduktan sonra bir gün Kürşat Poyraz ile birlikte bana bir adres verdi. Gidip orada kimse olup olmadığını kontrol etmemi istedi. Gittim. Bazı şahıslar olduğunu görüp, döndüm. Çatlı bana Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz ve Kürşat Poyraz’a bu evde bulunan iki kişinin TİP’in yöneticileri olduğunu, öldürülmeleri gerektiğini söyledi. Korkmaz’a ‘silahlar sende mi?’ diye sordu. Belirtilen evde bulunan kişileri öldürmemiz talimatını verdi. Gittik. İçeride dört kişi vardı. Evde bulunan ip ve kablolarla ellerini arkadan bağlayarak yere yatırdık. Kürşat’ı evde dört kişinin bulunduğunu, ne yapmamız gerektiğini söylemesi için Çatlı’ya gönderdik. Biz Mahmut’la beklerken eve iki kişi daha geldi, sonra bir kişi daha.. Mahmut bir tanesini telle boynunu sıkmak suretiyle sorguluyordu. Şahıs ise konuşmuyordu. Kürşat eter şişesiyle geldi ve Çatlı’nın eteri şahıslara koklatarak bayıltmamızı, bundan sonra da öldürmemizi istediğini belirtti. Yedi kişiden iki tanesini Çatlı’nın istediğini de söyledi. Gedikli ile Korkmaz iki kişiyi alıp Çatlı’ya gittiler. Ben de eterle daha önce sorgulamaya çalıştığımız kişiyi bayıltmak istedim, bayılmadı. Ben de bir yastıkla ağzına bastırdım ve öldü. Sonra Poyraz’la bunları nasıl öldüreceğimizi kararlaştırdık ve kafa hizasından hepsini taradık. Sonra kaçıp gittik. Çatlı da diğer iki kişiyi Eskişehir yolunda sorgulayarak öldürmüş.”
Kırcı bu olaydan bir yıl sonra yakalanıp 7 kez idam cezasına çarptırıldı. 1989 yılında düzenlenen sahte bir tahliye evrakına dayanılarak serbest bırakıldı. Şirket kurdu, işadamı oldu. 1994’te bir kez daha yakalandıysa da yine bazı polislerin yardımıyla serbest bırakıldı. Sonradan ‘devlet içinde örgütlenmiş bir çete tarafından’ başka cinayetler için kullanıldığı anlaşıldı.
Kırcı şimdi cezaevinde ‘af’ bekliyor, bugün yarın yeniden aramıza karışmak için…