RADİKAL

Kavgacılara ders verildi

 Biz Türkler görünen, elle tutulabilen şeylerle ilgilenmeyi, görünmeyen, anlamak için özel bir çaba sarfetmeye ihtiyaç gösteren şeylerle ilgilenmeye göre her zaman daha ilginç buluyoruz.

Bu yüzden bugünden itibaren seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmaların partilerin milletvekilleri sayıları ve bu tabloya göre hükümet-koalisyon kurma olanakları üzerine yoğunlaşacağını tahmin ediyorum.
DSP ve MHP’nin oylarının neden arttığı, merkez sağın çöküşünün neden bu kadar dramatik sonuçlara vardığı, CHP’nin neden baraj dışı kaldığı gibi konularda yüzeysel açıklamalarla yetinmeyi tercih edeceğiz. Hatta bu konularla ilgili olarak lik akla gelen yorumu benimseyip, papağan gibi tekrarlamak bir süre için moda bile olacak.
Radikal yazarı Tarhan Erdem kendine özgü mütevazı üslubuyla ‘planlamasına katıldığı’nı açıkladığı seçim öncesi araştırmalarında 19 Nisan sabahı karşılaştığımız tabloyu yüzde yüz isabetle tahmin etmişti. Erdem’in dün ve bugün Radikal’de yayımlanan yazıları, özellikle MHP’deki yükselişin perde arkası gerçeklerini gözler önüne seriyor. Yüzeysel açıklamalarla yetinmeyeceğini bildiğim Radikal okurlarının Erdem’i dikkatle izleyeceklerine eminim.
Seçim kampanyası boyunca halkın seçimlere olan ilgisizliğinden söz ettik. Ülkenin bir türlü seçim havasına giremediğini yazdık. Seçim gecesi televizyonların aldığı reytingler de bu gözlemi doğruluyor.
Seçim gecesi açık olan her yüz televizyondan sadece 20’si seçim sonuçlarını izliyordu. Bu oran gece saat birden sonra yüzde 10’lara kadar da düştü. Halkımız ilk sonuçları aldıktan sonra seçimle ilgisini kesti, ya uyudu ya da eğlence ve spor programlarını izlemeyi tercih etti. Bunun halkın politikaya ne kadar soğuduğunu gösteren ilginç bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Sanıyorum merkez partilerindeki erimenin en önemli sebeplerinden birisi de buydu.
Politika yapmayı Ankara’da kapalı kapılar ardında sürdürülen bir kayıkçı kavgası olarak algılayan siyasi aktörlerin (Baykal, Çiller, Yılmaz gibi) bu seçimden en ağır yenilgiyi alarak çıkmaları da halkın politikanın artık bilinen bu eski üslupla sürdürülmesini istemediğini ortaya koydu.
Öte yandan siyasi parti örgütlenmesini bir tür özel kulüpçülük gibi algılayan DSP’nin de bu sonuçlardan kendisine önemli dersler çıkarması gerek. Örgütsüz politika yapılamayacağı, halkın içine girmedikçe gerçek bir seçim başarısı sağlanamayacağı bir kez daha görüldü. DSP eğer normal bir parti gibi örgütlü çalışma yapabilseydi oy oranı da çıkarabileceği milletvekili sayısı da, kazanacağı belediye başkanlığı sayısı da eminim çok farklı olacaktı. Genel seçimlerin en çok oy alan partisinin belediye seçimlerinde amorti ile yetinmesi ciddi örgütlü çalışmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Dün sabahın bize öğrettiği bir başka gerçek de seçim yasalarımızın aslında hiçbir şeyi seçmeye yetmediğini ortaya koymasıydı. Bazı iller 15 bin oyla milletvekili çıkarırlarken, bazı illerde milletvekili çıkarmak için 60 bine yakın oy almak gerekti. Baraj dışı kalan ve temsil imkânı bulamayan yüzde 15’e yakın oy da seçim sistemimizin bir başka ayıbı olarak kayıtlara geçti.