Koskoca adam bu kadına mı kaldı?
Kadını toplumsal hayatın dışında tutmak isteyen her ideoloji, kadının varlığının o ortamdaki erkekleri suça ve günaha itebileceği görüşüne dayanıyor.
Yani erkek aslında son derece zayıf ve savunmasız bir varlık ve çevresinde bulunan bir kadın onun bu zayıf tarafını bastırmasını önlüyor ve erkek kaçınılmaz olarak günah ya da suç sayılabilecek eylemlere yöneliyor.
Doğal olarak ‘kadının varlığının etkisi’ her toplumun kendi kültürel çerçevesine göre değişiyor. Dini taassup koyulaştıkça kadına toplumsal hayatta tanınan yaşama hakkı giderek daralıyor. Örneğin Taliban ideolojisi kadının sesinin duyulmasının bile ‘tehlikeli’ olduğunu düşünürken, İran’da saçının ve yüzünün görünmesi benzer bir ‘tehlikeyi’ davet ediyor. Hatırlayacaksınız bizde de TBMM üyeliğine kadar yükselebilmiş bazı erkekler, kadın kameramanın dizlerinin altındaki uzunlukta bir etek giymesine rağmen çorapsız dolaşmasından rahatsız olmuşlardı. Batıda da birçok işyerinde örneğin dar pantolonlar ya da açık bluzlar giymek böyle bir anlayışla tepki görüyor.
Dünyamızın çok uzun süreler dini taassup altında yaşadığını hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerek. Bütün bir ortaçağ neredeyse böyle geçti. Bu yüzden farklı dinlerde de olsalar, farklı ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyine de ulaşsalar hemen her toplumun bilinçaltında böyle bir şey var.
Bu bilinçaltı kadının toplumsal hayata erkekle neredeyse eşit olarak katıldığı ülkelerde de varlığını koruyor. Nitekim dünyanın neresine giderseniz gidin, taciz ya da tecavüzle karşı karşıya kalan kadın bir tür ‘suçlu’ muamelesi görüyor. Kadınların erkeklerle eşit olarak toplumsal hayatın içinde yer aldığı ABD gibi son derece gelişmiş bir toplumda bile bu yüzden birçok tecavüz cezasız kalıyor, polise intikal ettirilmiyor, kadın kendi derdiyle baş başa kalarak içinden çıkılması zor ruhsal problemler yaşıyor.
Bu tecavüze göre daha ‘hafif’ bir suç olarak görülen taciz olaylarında daha çok rastlanan bir durum. ‘Kurban’ın davranışlarıyla ya da giyimiyle ‘masum’ erkeği tahrik ettiği neredeyse şaşmaz bir kesinlikle kabul edildiği için olay çoğu zaman ortaya hiç çıkmıyor, taciz ‘yapanın yanına kâr’ kalıyor. Örneğin The Washington Post gibi sahibi de kadın olan saygın bir gazete bile bir polis müdürünün tacizine uğrayan kadın muhabirine “kılık kıyafetinde daha dikkatli olması gerektiğini” söyleyebiliyor.
Kadının toplumsal hayatta erkeğe göre daha az yer aldığı bizimki gibi birçok ülkede ‘taciz’ çoğu zaman hiç ortaya çıkmıyor, çıksa bile ‘dişi köpeğin kuyruk sallaması’ masalı gerçek kurbanı suçlu hale getirebiliyor: ‘Sen de öyle giyinmeseydin’, ‘herkesin yüzüne çok gülersen olacağı budur’, ‘niye başkası değil de sen’, ‘evinde otururken perdelerini örtseydin’ gibi…
Tacizciler çoğu zaman yaşını başını almış, mevki sahibi insanlar arasından çıkıyor. Bir yandan işyerindeki hiyerarşik konumun verdiği üstünlük, öte yandan ‘geçip giden hayatın farkına varmak’ şeklinde özetleyebileceğimiz bir ruh durumu buna yol açan. Ve bu durumda Kadir İnanır olayında da duyduğumuz en temel savunmayı işitiyoruz: Koskoca adam bu kadına mı kalmış?