RADİKAL

Romen ajanı fıstıklı çikolata

 Fenerbahçe-Steaua maçının oynandığı stadyuma asılan bir pankart yeni bir laik – gerici tartışmasının sebebi oldu.

Pankartta şu yazılıydı: Ülker, Steaua’ya başarılar diler. Aynı stadyumun Fenerbahçe tribünlerine bakan kısmında da benzer bir pankart Fenerbahçe’ye başarılar diliyordu, ama işin bu kısmının konumuzla bir ilgisi yok.

Gazeteler (benim yöneticisi olduklarım da dahil) bir Türk firmasının bir Türk takımının rakibine başarı dilemesini eleştirdiler. Söz konusu firmanın sahiplerinin siyasi eğilimlerinin de altını çizerek bundan bazı siyasal anlamlar da çıkardılar. Bu konuda bir özeleştiri yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

Ülker, merkezi Türkiye’de olmakla birlikte, artık uluslararası bir şirket niteliğinde. Orta Asya Cumhuriyetlerinden, Rusya’ya, Romanya’dan, çeşitli Arap ülkelerine ve hatta bazı batı Avrupa ülkelerine kadar geniş bir coğrafyada faaliyet gösteriyor.

Tüketicileri arasında her milletten İnsan var. Böyle bakınca Coca Cola’dan, 0pel’den, Efes Pilsen’den bir farkları yok.

Spor alanları ve sportif olaylar bu tür dünya markalan için önemli tanıtım ve reklam imkânları sağlıyor. Bu yüzden bu tür şirketler çeşitli kulüpleri destekliyorlar. Onlara parasal kaynaklar sağlıyor, karşılaşmalarda o takımların taraftarlarına yönelik reklamlar yapıyorlar.

Örneğin Beşiktaş’ın rakibi Bayern’in sponsoru ülkemizde de bir fabrikası bulunan Opel. Opel’in Bayern’i destekliyor olması, Beşiktaş ya da Türk karşıtı olması anlamına gelmiyor.

Ülker’in pankartını da bu bağlamda değerlendirmek gerek. Bir spor karşılaşmasında iki takıma da başarılar dilemek zaten sporcu ruhun, ‘fair play’in bir gereği.

Ayrıca Ülker’in tüketicileri arasında sayıları hiç de küçümsenmeyecek miktarda Steaua taraftarı da olduğu bir gerçek. Türk firmaları, uluslararası planda faaliyetlerini genişlettikçe bu durum daha da yaygınlaşacak. Nitekim bir başka Romen takımı olan National’i Kocaeli deplasmanına getiren kafile başkanı Romanya’da iş yapan bir Türk işadamıydı. Efes Pilsen gibi, Ülker gibi şirketlerin yurtdışında da çeşitli spor kulüplerinin sponsorluğuna soyunmaları ve gün gelip o takımların Türk takımlarıyla maçlar yapmaları da beklenmeli hatta desteklenmeli.

Türkiye, Refah Partisi’nin seçimler sırasında başlattığı ve ülkeyi ‘inananlar -inanmayanlar’ şeklinde ikiye bölen kampanyanın sonuçlarını topluyor. Çağdaşlığın tek ölçütünü ‘laiklik’ olarak görenler de bu yangına körükle gitmekten çekinmiyorlar.

Korkarım bu durum yakın bir gelecekte, Türkiye’nin birbirini anlamayan, birbirini dinlemeyen ve birlikte yaşamaya tahammül edemeyen iki kamplı bir ülke haline gelmesine yol açacak.

Bir spor karşılaşmasına asılan pankartın bile bu kadar gürültü koparması, bana korkularımda haklı olduğumu düşündürtüyor.