Yetti garî!
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Ertuğrul Özkök’e yaptığı ve dün yayımlanan açıklama önümüzdeki günlerin siyaset gündemini oluşturacak.
Demirel’in açıklamasını okuyanların ilk tepkilerinin “yetti gari, baba” şeklinde olacağını tahmin etmek biç zor değil.
Cumhurbaşkanı neredeyse 36 yıldır siyasi hayatımızın en temel figürlerinden biri ve tanrının izniyle daha uzun yıllar siyasetin içinde olacakmış gibi görünüyor.
Yıllarca başbakan, ana muhalefet lideri, cumhurbaşkanı olarak Demirel’in Türkiye’nin gelişmesinde olumlu rolleri olduğu gibi bazı çevrelerde kendisi bir çok olumsuzluğun baş sebebi olarak görülüyor.
Bu yüzden Demirel’in ‘başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi’ önerisinin, cumhurbaşkanlığı görevinin sona ermesinden sonra da aktif siyasetin içinde olma isteğinden kaynaklandığı yazılıp, çizilecek.
Bu görüşlere katıldığımı söyleyemeyeceğim. Demirel’in deyişiyle bu yargı, ‘doğmamış çocuğa don biçmek’ olacaktır.
Son seçimlerin hemen ertesi günü Posta’da yazdığım ve seçim gecesi televizyonda da söylediğim gibi ben de Türkiye’nin gelecekte kendisini bekleyen siyasi bunalımlardan kurtulmasının böyle bir sistemden geçtiğini düşünüyorum.
Parlamenter sistem esas olarak siyasi partilere ve ‘parti disiplini’ kavramına dayanıyor.
Türkiye’de parlamenter sistem gerek siyasi partilerin disiplin anlayışları ve gerekse bir kez koltuğu ele geçirince bırakıp gitmeyi bilmeyen siyasi liderlerin tutumları nedeniyle iyi bir sınav veremedi.
Parti disiplini, liderlerin mutlakiyetçi yönetim anlayışları nedeniyle demokratik parlamenter sistemin işletilmesinin önünde bir engel oldu.
Parti teşkilatlarının oluşturulmasında ve milletvekillerinin belirlenmesinde liderlere ve parti yönetimlerine sınırsız yetkiler veren Türk siyasal sistemi, rejimin kendisini değişen toplumla birlikte yenilemesinin en önemli engeli oldu.
12 Eylül’den sonra her seçim öncesi değişen seçim sistemi de Türkiye’nin değişen ve gelişen siyasi yelpazesini tam olarak Meclislere yansıtmayı başaramadı.
Bugünkü siyasal yelpazeye bakınca da Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu işleri gerçekleştirebilecek güçlü iktidarların kurulması mümkün görülmüyor. Türkiye’nin önü koalisyon hesaplarıyla tıkanıyor.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı’nın önerisini bir kalemde silip atmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu konu, kişisel hesapların dışında üzerinde önemle durmayı ve tartışmayı gerektiriyor.