Silahlara veda
Abdullah Öcalan’ın önce Suriye’den çıkartılması ve sonra Kenya’da yakalanıp yargılanmak üzere Türkiye’ye getirilmesi ile başlayan süreç önceki gün yapılan ‘silah bırak’ çağrısı ile yeni bir aşamaya ulaşmış bulunuyor.
Bu, binlerce masum insanın kanına giren terörün durdurulması için önümüze ciddi bir fırsat daha çıktığını gösteriyor.
Abdullah Öcalan’ın bu çağrıyı aslında mahkemedeki ilk duruşma sırasında yapması bekleniyordu. Ancak bu girişim şu anda bilmediğimiz sebeplerle ertelenmişti. Çağrının mahkemenin idam kararından sonra yapılması akla hemen ‘Apo’nun bir kurtuluş manevrası mı?’ sorusunu getiriyor ama gerçek böyle bile olsa, bu, sonuçları ciddiyetle izlenmesi gereken bir çağrı.
Terör örgütünün bütün unsarlarının bu çağrıyı hemen benimsemesini ve terörün 1 Eylül günü bıçakla kesilir gibi kesilmesini beklemek çok gerçekçi değil. Ancak örgüt içinden gelen sinyaller bu çağrının geniş bir kesim tarafından dikkate alınacağını da gösteriyor.
Görünen o ki sonuç ne olursa olsun artık homojen bir PKK’dan söz etmek de mümkün olmayacak. Bu, terör örgütünün artık hiçbir zaman eski gücüne ulaşamayacağı anlamına da geliyor.
Başbakan Bülent Ecevit dün terör örgütüne yapılan ‘silah bırak’ çağrısı üzerine yorumunu soran gazetecilere ‘devletin bu tür pazarlıklara girmeyeceği’ yanıtını verdi.
Bence gereksiz bir yanıt. Çağrı esasen bir pazarlık teklifi değil ve PKK’nın sık sık yaptığı ateşkes çağrılarından da önemli bir farklılık gösteriyor.
Burada söz konusu olan, kayıtsız şartsız bir geri çekilmedir. Ve bu özelliği nedeniyle bir bakıma PKK’nın askeri alanda mağlubiyeti kabul ettiğini de gösteriyor.
Bu tablonun örgüt militanları üzerinde yaratacağı moral çöküntü, çıkarılacak bir pişmanlık yasası ile katlanabilir ve örgütün silahlı kanadının dağılması sürecini de hızlandırabilir.
Bu kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Bu fırsatın günlük politik demagojiye kurban edilmemesi şarttır. Hükümet ve parlamento bu gerçeği soğukkanlılıkla değerlendirmelidir.
Öcalan, örgütüne yaptığı çağrıda, terörün demokratikleşme adımlarının önünde ciddi bir engel oluşturduğunu da vurguluyor. Teröre karşı olan demokratik güçlerin yıllardır altını özenle çizdiği bu gerçeğin Öcalan tarafından da kabul edilmesi için demek ki İmralı’daki ‘zorunlu hava değişimi’ gerekiyormuş.
Öcalan’ın çağrısı Batı kamuoyunda örgüte sempatiyle bakanlara karşı Türkiye’nin eline ciddi bir koz da veriyor. Öcalan geri dönülmez bir şekilde yaptığı işin ‘terör’ olduğunu kabul ediyor. PKK hareketini bir ulusal kurtuluş hareketi zanneden Batı kamuoyu da artık terör karşısındaki tutumunu netleştirmek zorunda kalacak. Bugüne kadar Türkiye’yi demokratikleşme adımlarını atmakta geciktiği için eleştirenler, yanıtlarını Öcalan’ın açıklamasında bulacaklar: Terör, demokratikleşme adımlarının önündeki en büyük engeldi.
PKK eğer Öcalan’ın çağrısına uyar da silahlı güçlerini Türkiye sınırları dışına çıkarmayı başarabilirse bir diğer önemli gelişme de Kuzey Irak’ta yaşanacak.
PKK’nın, Kuzey Irak’ta Amerika’nın önderliğinde tezgâhlanmakta olan ‘Kürt devleti’ni oluşturacak gruplarla sorunlu olduğu bir gerçek. Böylesine büyük bir silahlı gücün Kuzey Irak’a girmesine bu gruplar hoşgörüyle bakamayacaklardır. Bunun Kuzey Irak’ta yeniden sıcak savaş şartlarının doğmasına yol açması da beklenmelidir.
Bu çatışma da en azından bağımsız Kuzey Irak Kürt devletinin kuruluşunu geciktirme ve Türkiye’ye bölgede daha aktif bir politika izleme olanağı tanıma sonucunu da doğuracaktır.
Öcalan’ın çağrısının kesin sonuçlarını görmek için biraz daha beklemek gerekecek.