Bülent Ecevit Hükümeti’nin TBMM tatile girmeden önce çıkmasına çok önem verdiği ve ‘tahkim’i anayasal düzenimizin bir parçası haline getirecek girişim bugün TBMM gündeminde olacak.
Kamu imtiyazları ile ilgili sözleşmelerin yürütülmesi sırasında doğabilecek uyuşmazlıkların, uluslararası tahkim yöntemiyle çözülmesini öngören Anayasa değişikliği teklifinin gündeme alınmasından geçtiğimiz hafta vazgeçilmişti.
Bunun en önemli sebebi hükümet ortağı partilerin içinde de tahkim karşıtlarının bulunmasıydı. Hükümet, Anayasa değişikliği teklifinin referanduma gitmesiyle sonuçlanabilecek bir girişimi göze alamamıştı. Bunun tahkimden çok hükümet için bir referanduma dönüştürülmesi endişesini taşıyordu ve bunda da haklıydı.
Bilindiği gibi DYP ve FP tahkim konusunda başlangıçta hükümete çok yakın düşünüyordu. Ancak tahkimin TBMM gündemine alınması aşamasında iki partinin de ‘bazı çekinceleri’ olduğu ortaya çıktı.
Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girmesinin şampiyonluğunu yapan Tansu Çiller ve partisinin sıra tahkime gelince ‘milliyetçi’ kesilmesini anlamak kolay değil. Burada bir başka çelişki daha ortaya çıkıyor. DYP yabancı yatırımcılar açısından uluslararası tahkimde sakınca görmezken, aynı yasal çerçevenin yerli yatırımcılar açısından geçerli olmaması gerektiğini savunuyor. Bu çelişkili tavrın, DYP’nin giderek ne yaptığını bilemez bir parti haline gelmekte olduğunun bir başka göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Tahkim konusunun başka yasalarda yapılması planlanan değişiklikler gündeme getirilerek bir pazarlık konusu haline getirilmesi de siyaset ahlakı açısından önem taşıyor ve burada da ilginçtir adı ‘fazilet’ olan bir parti başrolü oynuyor.
Ortaya çıkan tablo çok ilginç: FP, tahkime karşı ama başka yasalarda kendine avantaj sağlayacağını düşündüğü bazı değişiklikler yapılırsa ‘ilke olarak’ karşı çıktığı tahkime ‘siyasi olarak’ evet oyu vermeye de hazır!
Öte yandan aynı ahlaki sorun hükümet partileri açısından da geçerli. İlke olarak Erbakan’ın siyasete dönmesine, din esaslı siyaset yapan partilere karşı ama tahkimin kabul edilmesi durumunda karşı olduğu değişiklikleri de yapmaya hazır!
İki konu özü itibariyle çok farklı. Birinde yapılması gereken değişiklik, öbüründe de kaçınılmaz olarak değişiklik yapılmasını gerektirmiyor. Ama Türk siyasetinin ilkesizliği ilke haline getiren tabiatı, bunun normal bir pazarlık gibi algılanmasına yol açıyor.
Parlamentodaki partiler elbette kendi siyasetleri doğrultusunda hareket etmek özgürlüğüne sahipler. Bu amaca ulaşmak için önlerine getirilen yasa değişikliği teklifleri üzerinde tartışmak ve karşılıklı görüşmelerle ortak bir yol bulabilmek hakkına da sahipler. Parlamenter demokrasi zaten bunu gerektiriyor.
Normal olmayan şey bu pazarlığın sadece söz konusu yasa üzerine yapılması dururken araya ‘bir senden bir benden’ ilkelliğinin girmesi: Yasa tekliflerinin Salih Memecan’ın dünkü Sabah’ta yayımlanan karikatüründeki gibi bir esir değişimi anlayışıyla ele alınması..
Bunun sağlıklı bir yasama faaliyeti olduğunu söyleyebilir misiniz?
